Die Gaste, SAYI: 2 / Temmuz-Ağustos 2008

Elli Yıllık Göç ve Yarım Dilli Entegrasyon



Die Gaste 2. Sayı / Temmuz-Ağustos 2008


    Kendimi bekannt yapmaya çalışayım biraz. Zu Hause, annem babam bana Ahmet Tamer diyorlar. Dedemin de ismi Ahmet Tamer´miş. Aber sobald ich in der Schule bin, nennt man mich Tama. Was ich vorziehe? Onu ben de tam olarak bilmiyorum açıkçası.
    Vielleicht Ahmet Tama. 17 sene önce Dortmund Nordstadt´ta doğmuşum.
    ... Dinim islam natürlich… Schweinefleischa elimi sürmemişim bugüne kadar… Orucumu da hinundwieder aksatsam da regelmässig tutarım. Özellikle de ramazanda içim besonders huzurlu oluyo. Ama bu huzur ramazandan sonra yerini vicdan azabına bırakıyor.
    Auf der einen Seite dinimin ve ailemin benden beklentileri, auf der anderen Seite benim canımın istedikleri. Kızlar, diskolar, kafayı bulmalar…
    Ne yapacağımı şaşırıyorum, bin meistens ratlos…
    Damit meine Familie glücklich wird, her haftasonu camiye, kendimi ve arkadaşlarımı mutlu etmek için, bizim köşedeki Haus der Jugend’e ve haftada bir kere Diskoya gidiyorum. Camide okurken gehen mir die Mädchen nicht aus dem Kopf! Haus der Jugend´in diskosunda da, gehen mir die Empfehlungen der Hodschas, ve ailemin kızmaları nicht aus dem Kopf. Beim tanzen, yüreğimin bir yanı kıpır kıpır, diğer yanı mit einem tiefen Schmerz ...
    ...Freizamanlarımda değişik şeyler yapıyorum. Genelde arkadaşlarımla geçiriyorum zamanımı. Arkadaşlarımın hepsi sind natürlich Türken. Çoğumuz aynı okuldan ve aynı mahalledeniz. Zaten bizim oraya “klein İstanbul” diyorlar. Almanlarla nedense türklerle olduğu gibi Vertrauensbeziehung olmuyo. Biz ailemizden elimizde bi parça ekmek olduğunda bunu teilen yapmaya alışmışız. Almanlar ise gözümüzün içine baka baka ellerindekini yeyip, nicht einmal sormuyorlar “willst du auch was” diye… Böyle olunca da Vertrauen ve sıcaklık olmuyo automatisch. Zamanımızı genelde çoğunlukla türk jugendlichelerin geldiği Haus der Jugend´de geçiriyoruz arkadaşlarımla. Haus der Jugend’e çok sık gittiğim için ailemle de stress yaşıyorum. İstemiyorlar oralara gitmemi. Orası günah yuvasıymış.
    Ich versteh das aber nicht… Ne varki sanki arkadaşlarla oturmakta eğlenmekte…
    … Anadili meselesi biraz karışık. Dies ist nicht so leicht zu beantworten. Aslında iki dil bilmek güzel birşey. “İki dil, iki insan” der hep babam. In beiden Sprachen konuşulanları problemsiz bir şekilde verstehen yapıyorum. Aaaber, iş konuşmaya ya da yazmaya gelince, gibt es Probleme. Türkçe konuşmaya başladığımda, fülle ich die Lücken mit deutschen Wörtern. Und immer wenn ich Deutsch rede, araya türkçe kelimeler sokuşturuyorum.
 
    Almanya’da doğmuş olmama rağmen almanlar kadar kadar almancayı konuşup, yazamıyorum. Aynı şekilde Türkçe anadilim olmasına rağmen (gerçekten de anadilim mi, o kadar da emin değilim aslında) , Türkiye’dekileri güldürecek bir Türkçe konuşabiliyormuşum.
    Annem ben konuşurken hep kızıyor: “konuşacaksan adam gibi konuş, zırt pırt Almanca kelimeler sokuşturup durma” diye. Was soll ich machen, başka türlü konuşamıyom. Zweisprachigkeit zenginliktir diyor birçok insan. Ya insan her iki dili de yarım biliyorsa? Ist es dann immer noch zenginlik?...
    ... 2 sene önce, habe ich die deutsche Staatsbürgerschaft erworben. Ama hergün okula geçen izinde İstanbul´dan satın aldığım ayyıldız T-Shirt’ümle göğsümü gere gere gidiyorum. Bazen düşünüyorum da, für welche Mannschaft wäre ich, wenn die Nationalmannschaften der Türkei und Deutschland gegeneinander spielen würden?!
    Rathaus’a gittiğimde, wenn die verantwortlichen Damen und Herren, siyah saçlarımdan dolayı bana yan yan baktıklarında, fühle ich mich nicht unbedingt heimisch, und bin oft sehr enttäuscht.
    Im Urlaub in der Türkei, yarım yamalak Türkçemden dolayı Alamancı olduğumu anlayan insanların bakışlarından, çarşıdaki verkäufercıların 3 liralık şeyi bana 5 liraya satmak isteyerek verarschen yapmak istemelerini gördükten sonra, fühl ich mich auch dort nicht unbedingt heimisch, yani doppelt hayalkırıklığı.
    Mein Vater sagte immer, ben de inanmazdım: “Oğlum biz Almanya’da Ausländer, Türkiye´de Alamancıyız.” diye. Ich glaube er hat recht. İki tarafta da gurbetteyiz. “Vatan doğduğun yer değil, doyduğun yerdir” atasözünü söyleyenler würden sich wundern, wenn sie uns hören würden. Bin ich in der Türkei, Almanya´yı arıyor ve özlüyorum. Und in Deutschland 11 ay boyunca Türkiye buram buram burnumda tütüyor, bis ich in Kapıkule asık suratlı ve arrogant polislerin “çek arabanı çek” diye bağırana kadar. Bu nasıl iş anlamak zor. Kalmak da zor gitmek de zor. Und wenn man da ist, hayalkırıklığına uğramamak da zor. Bana sorduklarında nerelisin diye, sage ich immer, annem babam Zonguldak’lı, ben ise Alamancı türklerdenim diyorum.
    Açıkçası ben de tam olarak bilmiyorum, was ich antworten soll.
    Ich glaube, genç nesil alamancı türklerin hepsi benim gibi.
    Oder irre ich mich ???...
   
    Arslan YALÇIN