|
|
Die Gaste, SAYI: 11 / Mart-Nisan 2010
|
Göçmenlerin Çocukları ve Öğrenme Güçlüğü Tanısıyla ilgili Olası Problemler ve Çözüm Önerileri
Prof. Dr. Mehmet ÖZYÜREK
Uludağ Üniversitesi
Öğrenme güçlüğü tanısının konulabilmesi için: Akademik ve iletişim becerilerinde başarı düzeyi düşük olmalı. Okuma, dinleme ve yazma gibi iletişim becerileriyle ilgili alanlardan birinde ya da daha fazlasında ya da matematikteki başarısında problem olmalı. Ama zihinsel yetenekleri normal sınırlar içinde olmalıdır. Ayrıca, akademik başarısızlığının görme, işitme, zihin engeli, duygusal bozukluk ya da çevresel, kültürel ya da ekonomik yetersizlikler sonucu olmadığından emin olunmalıdır.
Skripuletz göre göçmenlerin çocukları çoğunluk akranlarına oranla förderschulen gibi eğitim ortamlarına daha fazla yerleştirilmektedir. Yerleştirilme nedeni uygun eğitimden yararlanarak çoğunluk akranları gibi öğrenmeleridir. Ancak bu okullara (förderschulen) giden çocuklardan yarısı akranları gibi öğrenen çocuklar olmaktadır. Daha yüksek oranda göçmenlerin çocuklarının förderschulen gibi eğitim ortamlarına yerleştirilmesi çoğunluk akranları gibi öğrenmelerine yol açmadığından bu düzenleme göçmenlerin çocuklarına çok fazla işe yaramadığını düşündürmektedir.
Bu okullara göçmenlerin çocuklarının daha fazla seçilmelerini Skripuletz öğrenme güçlüğü tanı sürecinde kullanılan psikometrik testlere ve göçmen ailelerinin olumsuz sosyalizasyonuna bağlamaktadır. Ben de Türk göçmen çocuklarının daha yüksek oranda förderschule’lere yerleştirilmesinde özel eğitimde yararlanılan tanılama sürecinin ve Türk ailelerinin sosyalizasyonun etkili olduğunu düşünmekteyim.
Bu nedenle sununun iki amacı vardır. Amaçlardan biri göçmen çocuklarının çoğunluk akranlarından daha yüksek oranda förderschulen ve sonderschulen gibi okullara seçilmelerine yol açan tanılama sürecini betimleme. Diğeri göçmen çocukların bu okullara seçilmelerine yol açan tanılama sürecini dikkate alarak genel eğitim sınıflarına çoğunluk akranları gibi devam edebilmeleri için alınması gereken önlemleri betimlemektir...
Öğrenme Güçlüğü
Zekâ düzeyleri normal akranları gibi olmasına rağmen akademik, iletişim ve sosyal alanlarda öğrenme problemi yaşayan öğrencileri okullarda gözlemek mümkündür. Yüzyılın başından beri yeterli görme ve işitme gücüne, zekâ düzeyine sahip ve olağan öğretim düzenlemelerinden yararlanmalarına rağmen okuyamayan çocukların olduğunu hekimler ve öğretmenler betimlemiştir. 1960’lı yıllardan sonra ABD de zekâ düzeyleri normal akranları gibi olmasına rağmen akademik, iletişim ve sosyal alanlarda öğrenme problemi yaşayan öğrencileri öğrenme güçlüğü kategorisi altında toplanmış, özel eğitim hizmetlerinden yararlanmaları sağlanmıştır. Bu çocukların öğrenme problemlerinin nedeninin bilişsel süreçlerden kaynaklandığı kadar öğretim düzenlemelerinden de kaynaklan- dığı düşünülmeye başlanmıştır.
Öğrenme güçlüğü kavramı tıp, psikoloji ve eğitim alanlarındaki gelişmelerden önemli ölçüde etkilenmiştir. Her bir disiplin alanı öğrenme güçlüklerini ve nedenlerini kendi kuramlarının bakış açılarına göre betimlemiştir. Bu nedenle öğrenme güçlüğünün pek çok farklı tanımı önerilmiştir. İlk tanımlarda nörolojik etmenler vurgulanmıştır. Daha sonra bilişsel etmenlere ve günümüz tanımlarında ise akademik alanlara vurgu yapılmaktadır.
Öğrenme güçlüğü tanımının kapsamı
Öğrenme güçlüğü kavramı algısal yetersizlikler, beyin zedelenmesi, beyinde minimum düzeyde işleyiş bozukluğunu, disleksia ve gelişimsel afazya gibi durumlar nedeniyle okuma, yazma ya da matematik gibi akademik ve dinleme, konuşma gibi iletişim ve düşünme alanlarında görülen öğrenme güçlüklerini kapsamaktadır. Ancak görme, işitme ya da devimsel yetersizlikleri, zihin geriliği, duygusal bozukluklar, kültürel ya da ekonomik yoksunluklar sonucu olan öğrenme güçlüklerini kapsamamaktadır. (Graham ve diğerleri, 1996; Bowe, 2005)
Öğrenme Güçlüğünün Varlığını Belirleme
Öğrenme güçlüğü tanısının konulabilmesi için: Akademik ve iletişim becerilerinde başarı düzeyi düşük olmalı. Okuma, dinleme ve yazma gibi iletişim becerileriyle ilgili alanlardan birinde ya da daha fazlasında ya da matematikteki başarısında problem olmalı. Ama zihinsel yetenekleri normal sınırlar içinde olmalıdır. Ayrıca, akademik başarısızlığının görme, işitme, zihin engeli, duygusal bozukluk ya da çevresel, kültürel ya da ekonomik yetersizlikler sonucu olmadığından emin olunmalıdır.
Akademik başarı düzeyi standartlaştırılmış başarı testleriyle ölçülebilir. Bu testler öğrencilerin akranlarına göre nasıl başarı gösterdiğine ilişkin bilgi sağlamaktadır. Zihin işlevleri de standartlaştırılmış WİSC R gibi zekâ testleriyle ölçülür.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin
Belirlenmesi için Tıbbi Tanılama Süreci*
Sınıf öğretmeni zorunlu eğitimin birinci kademesine birinci, ikinci ya da en geç üçüncü sınıfa devam eden öğrencilerden bazılarının akranları gibi öğrenemediklerini fark eder. Öğrenme güçlüğünün öğretim düzenlemelerine bağlamak yerine çocuğa bağladığından öğrencinin öğrenme güçlüğünün nedenlerini anlamak ve gerekli önlemleri almak için hekime ya da çocuk inceleme merkezlerine gönderir. Hekim ya da bu merkezlerde çalışan okul psikologlarınca çocuğun görmesi, işitmesi, zihinsel işlevleri, sosyal uyumu değerlendirilir. Öğrenme güçlüğü görme ve işitme problemlerinden kaynaklanmadığı anlaşıldığında zihinsel işlevleri değerlendirmek üzere standartlaştırılmış zekâ testleri ve gerekirse ek olarak tanılayıcı testler uygulanır. Öğrenme güçlüğü tanısı konulması için ise zekâ testleri ve ek olarak zihinsel süreçleri ölçen testlerden yararlanılır. Standartlaştırılmış norm bağımlı testler olan zekâ, başarı ya da diğer zihinsel süreçleri ölçen testlerden her zaman üç sonucun çıkması olasıdır: Normal, normalaltı ve normalüstüdür. Eğer uygulanan zekâ ve zihinsel süreçleri ölçen testlerde elde edilen değer normalaltı çıkacak olursa çocuğun öğrenmede yaşadığı problemlerin nedeni zihinsel süreçleri olarak belirlenir. Tıbbi rehabilitasyon çerçevesinde uyarıcı ilaçlar hekim tarafından önerilebilir. Çocuğun öğrenme problemi çocuğun zihinsel süreçlerinin yetersizliğinden kaynaklandığından hareketle özel eğitimden yararlanması uygun bulunur ve sözde çocuğun özelliklerini dikkate alan programların uygulandığı okul ya da sınıflara yerleştirilir.
Standartlaştırılmış norm bağımlı (bağıl) testler ölçtükleri şeyleri doğru olarak ölçüp ölçmediklerini anlamak için testin geliştirildiği norm kümesine bakmak gerekir. Norm kümesi genel olarak çoğunluktan oluştuğundan ancak çoğunluk kümesinden gelen çocuklara uygulandığında ölçtüğü şeyi doğru ölçmesi mümkün olur. Bu durumda uygulanan testlerin geliştirilirken yararlanılan çocuk kümesi çoğunluğu temsil ettiğinden göçmen çocukları temsil etmediğinden göçmenlerin çocuklarına uygulandıklarında hatalı sonuçlar vermesi söz konusu olacaktır. Ayrıca, göçmenlerin düşük sosyo-ekonomik gruptan gelmeleri ve düşük sosyalizasyona sahip olmaları, çocuklarının okula başlayıncaya kadar okulla ilgili kavram ve becerileri kazanmak için yeterli öğrenme yaşantıları olması için engeldir. Uygulaması standart olan bu testlerin uygulanması sırasında kullanılan yönergelerdeki kavramları göçmen çocuklarının tam olarak kazanmadıklarından göçmenlerin çocuklarının, özellikle Türk göçmenlerin çocuklarının standartlaştırılmış bağıl testlerde düşük puanlar almasına yol açabilir. Çoğunluk akranlarına oranla daha yüksek oranda Türk göçmenlerin çocuklarının öğrenme güçlüklü tanılanması olasıdır...
Bu nedenle bu tanı sürecinin iyileştirilmesi gerekmektedir. Tanı sürecini iyileştirmek için tanı sürecine eğitsel tanılama boyutunun eklenmesi gerekmektedir.
Göçmen Öğrenme Güçlüklü Öğrencilerin
Tanılama Sürecini İyileştirme*
Eğitsel tanılama norm bağımlı değerlendirmeden daha çok ölçüt bağımlı (criterion referenced) değerlendirmeden temellenir. Çoğunluk akranlarıyla karşılaştırarak çocuğun öğrenmesinin nedenlerine ilişkin karar verme yerine ölçüt bağımlı değerlendirme çoğunluktan yapması beklenen davranışları hangi düzeyde yaptığını ortaya çıkarmayı amaçlar. Genel olarak çoğunluğa uygulanan programın amaçları ölçüt olarak alınarak ölçü araçları geliştirilir ve uygulanır. Bu testlerin uygulanması sonucunda göçmen çocuklarının programdaki amaçları hangilerini yapabildikleri ve hangilerine gereksinimi olduğu ortaya çıkar. Çocuğun yapabildikleri ve gereksinimlerine göre eğitim ortamlarına yerleştirildiğinden her zaman göçmenlerin çocuklarının förderschule gibi özel eğitim sınıflarına ya da okullarına yerleştirilmeleri gerekmeyeceği gibi programlarda yapabildikleri dikkate alınarak uyarlamalara gidilerek gerçek özel eğitim hizmetinden yararlanarak bilgi toplumunun gerektirdiği davranış ve becerileri kazanmalarının yolu açılmış olur.
Tanılama sürecine eğitsel tanılamanın katılması göçmen çocuklarının öğrenim engelli olarak tanılanmalarını engelleyeceği gibi, alınması gereken önlemlere de ışık tutacaktır. Göçmen çocukları da akranları gibi eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanacak ve akranları gibi öğrenebilecektir.
Skripuletz, göçmenlerin çocuklarının öğrenme güçlüğü tanısıyla förderschule’lere yerleştirmesini göçmen ailelerinin olumsuz sosyalizasyonuna bağlamaktadır. Bunun çocuklar açısından anlamı okula başlamadan önce ve başladıktan sonra yaratılan fırsatların zihinsel davranışları geliştirmek için uygun ve yeterli olmadığıdır. Ek olarak sınıf öğretmenleri göçmenlerin çocuklarının yaşadıkları öğrenme güçlüklerin sınıftaki öğretim düzenlemelerine ve bundan önceki öğrenme yaşantılarına ve kültürel etmenlere bağlamadığından zihinsel davranışların ve işlemlerin gelişmesi için yetersiz koşulları yaratarak istemeden bu çocukların aleyhine koşulların gelişmesine katkıda bulunur.
Öneriler
Göçmenlerin çocuklarının hangi okul döneminde bulunmalarına bağlı olarak değişecektir. Erken özel eğitimin topluma ekonomik yükü daha az olması hem de önleyici olması nedeniyle göçmenlerin çocukları bebeklikten itibaren risk grupları kapsamına alınıp erken özel eğitim önlemlerine yer verilerek yetersiz sosyalizasyondan kaynaklanan yetersiz öğrenme yaşantıları önlenerek çoğunluk akranları gibi öğrenmeleri için fırsat yaratılmış olur.
Üç-altı yaş arasında olan göçmenlerin çocukları erken eğitim programlarına yer verilerek göçmenlerin çocuklarının öğrenim engelli tanılanmaları önlenmiş olur ve yaşayacakları topluma daha iyi yetişmelerine fırsat hazırlanarak eğitimde fırsat eşitliği sağlanmış olur. Okul döneminde ise, öğrenme güçlüğü tanısı konulmuş göçmen çocukları için ölçüt bağımlı ölçü araçlarıyla programa dayalı değerlendirmeye yer vererek akranları gibi öğrenmesi sağlanabilir.
|
|
|
|