Die Gaste, SAYI: 12 / Mayıs-Haziran 2010

“İğneyi kendine,
çuvaldızı başkasına batır”


Müge BÖLÜK-MÜLLER




    Almanya’da yaşayan Türk işçi çocuklarının eğitimi konusunda 35-40 yıldır doğru ve geçerli bir model bulunamamıştır. Almanya'daki Türk çocuklarının eğitimi konusunda temel eğitim kademesi önemlidir. Çünkü daha sonra devam edeceği okulların seçiminde temel eğitimdeki başarılarının rolü büyüktür.
    Öncelikle başlığım hakkında kısa bir açıklama getirmek istiyorum. Bu güzel atasözümüzün önce gerçekten ne anlama geldiğine bir anlayalım.
    Hoşa gitmeyen bir durumda insanlardan özveri istemeden önce, bu durumun getirdiği fedakarlığın bir kısmını biz üstlenmeliyiz ki, başkalarından özveri istemeye yüzümüz olsun. Öte yandan, bir iş ya da bir konu hakkında başkasına öğüt vermeden, bunu önce kendimize yapmalıyız. Kendi nefsine söz geçiremeyen insanın yapacağı bir öğüt insanları etkilemez. "Söylediği iyi olsa, bunu kendisi yapardı" diye düşünürler.
    Ve bu atasözümüzü Almanya’daki göçmen vatandaşlarımıza ve çocuklarına bağlayalım. Ama bağlamadan önce Almanya’da yaşayan göçmenlerimizi bir kere daha tanıyalım.
    Yurtdışı işçi göçünün başladığı 1960’larda hem Almanya hem de Türkiye işçi çocuklarının eğitiminin gelecekte önemli bir sorun olarak karşılarına çıkacağını hesaba katmamışlardı. Zira, o dönemlerde Almanya’da hakim olan anlayış, gelenlerin “misafir işçi” oldukları ve günün birinde ülkelerine geri dönecekleri tezine dayanıyordu. Ancak, durum hiç de böyle olmadı. Türkiye’de yaşanan siyasal ve ekonomik sorunlar ve bunlara bağlı olarak artan işsizlik üzerine, 1970’li yılların ortalarından itibaren Türk işçileri eşlerini ve çocuklarını Almanya’ya getirdiler. Böylece ikinci kuşak Almanya’ya yerleşti. Onlar da Almanya’da evlendiler, çocuk sahibi oldular. Üçüncü kuşak da böylece ortaya çıkmış oldu. Medya aracılığıyla yapılan çeşitli kamuoyu araştırma sonuçları, Türklerin büyük oranda burada kalıcı olduklarını ortaya koymaktadır.
    Almanya, geçen süre zarfında burada yaşayan yabancıları tanımlamakta kullandığı terim ve kavramlarda da çok titiz davranmıştır. İlk zamanlarda ve hatta 1980’lere kadar “Gastarbeiter” (misafir işçi) terimini kullanmasındaki neden, Almanya’nın Amerika veya Kanada türünden bir göçmen ülkesi olmadığını vurgulamak içindi. Gelenlerin zamanla dönmemeleri üzerine daha sonra “Mitarbeiter” (Çalışma arkadaşı) terimini kullandılar. Nihayet hemen her alanda artık “Migranten” (Göçmenler) terimini kullanıyorlar.
    Adı her ne olursa olsun su an Almanya da yaşayan Türk ailelerin yaşadığı en temel sorun; "Türk çocuklarının eğitim problemleri".
    Almanya’da yaşayan Türk işçi çocuklarının eğitimi konusunda 35-40 yıldır doğru ve geçerli bir model bulunamamıştır. Almanya'daki Türk çocuklarının eğitimi konusunda temel eğitim kademesi önemlidir. Çünkü daha sonra devam edeceği okulların seçiminde temel eğitimdeki başarılarının rolü büyüktür. Bu başarıyı elde etmek de önemli ölçüde Almancayı iyi öğrenmeye bağlıdır. Bu noktada çocukların dil gelişimine yardımcı olacak okul öncesi eğitim meselesi gündeme getirilmeli ve üzerinde çalışılması gerekmektedir.
    Bütün bu bilinen ve yıllardan beri konuşulan ön girimden sonra, konuyla bağlı olarak kendi alanımda göçmen ailelerine bilgiler vermek istiyorum. Başlığım da söylediğim gibi, “iğneyi önce kendimize batıralım”.
    Biz veliler olarak çocuklarımızı ne derece de doğru eğitim veriyoruz ve bu konuda kendimizi ne kadar geliştiriyoruz?
    Görülen o ki, konular dönüp dolaşıp okul öncesi eğitime ve çocukları tanımamıza geliyor. Diyelim ki, 1. kuşak eğitimsizdi ve sadece iş için geldi, 2. kuşak da 1. kuşaktan dolayı başarısız oldu. Peki 3. kuşak? Günümüzde neler oluyor? Bence sorunlardan biri, Almanya’daki Türk gençleri erken yaşta evlenmeleri ve hemen çocuk sahibi olmalarıdır. Buna bağlı olarak genç çiftlerin çocuk bakımından ve çocuk gelişiminden haberdar olmadıkları, onlara iyi eğitim veremedikleri ortaya çıkıyor. Örneğin bir çok aile çocukların 2 yaşında kişilik savaşı içine girip ailelere ne kadar zor anlar yaşattığı hakkında hiç bir bilgiye sahip değil. Ya da iyi bir çocuk yetiştirmek isterken ailelerin girdiği “mükemmeliyetçiliğin” çocukları ne kadar olumsuz etkilediği hakkında…
    Biz bu sorunların içinde en basit olanını ele alalım ve tartışalım. Mesela konumuz çocuk ve televizyon olsun. Ben bu konuda bilgilerimi ve araştırmalarımı aktarayım, sizde yazıyı okuduktan sonra evde bu konuyla ilgili yasadıklarınızı gözden geçirin!

Çocuk ve Televizyon


    Televizyon çocukların ilk aylardan itibaren ilgisini çeken bir araçtır. Birkaç aylık bebekler bile bu renkli, hareketli ve sesli görüntüyle ilgilenirler, görme alanları içinde takip edebilirler. Bebekler büyüyüp özellikle müziğe ilgi duymaya başladıkça müzik esliğinde verilen görsel olarak vurgulanan görüntülere daha fazla ilgi duymaya başlarlar. Televizyonda söz ve görüntü bir arada verildiği için çocuklar çok kolay etkilenirler. İyi seçilmiş programlar izlettirildiğinde çocukların bilgisini ve hayal gücünü artırabilir.
    Çocukların 2 yaşlarından itibaren televizyon karşısına oturup kısa çizgi filmler izleyebilirler. Ya da eğitimsel içerikli çocuk programlarını izlemeleri uygundur. Ama bebeklikten itibaren izlenen müzik kanallarının çocukların dil ve iletişim becerileri üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. çocukların okul öncesi dönemde çizgi filmler, çocuk filmleri ve eğitimsel programları izleyebilecek dikkat ve sabır süresine sahiptirler. Yani bir saat civarı televizyon başında oturabilirler. Bu süreyi aşmamak uygun olur. Çünkü bu dönemdeki çocuklar çok alıcıdırlar ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan başka bir faaliyetle ilgilidirler. Öğrenmenin en yoğun olduğu bu dönemde tek yönlü bir etkinlik olan televizyon ile doldurmamak gerekmektedir. Ayrıca bu yaslarda çocuklar yaşam rutinleri konusunda alışkanlıklar edinirler.
    Özellikle okul cağlarına gelindiğinde televizyon alışkanlığı nedeniyle okul ve derse, uyum ve uygun çalışma alışkanlıkları geliştirme konusunda ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Bazen çocuklar için hazırlanan programlar ve çizgi filmler de şiddet ve uygun olmayan görüntüler içerebilmektedir. Buradaki denetim yine ailelere düşmektedir.
    Televizyonun en önemli olumsuz etkisi çocuğun tek yönlü bir iletişim içinde olması ve karşılıklı etkileşime fırsat vermemesidir. Özellikle dil gelişiminin ve sosyal gelişiminin temellerinin atıldığı en önemli dönem olan ilk 3 yılda televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların konuşmada gecikmelerinin olma olasılığı artmakta ve dış dünya ile iletişimde sorunlar yaşayabilmektedirler. Okul çağı çocuklarında ise, yeterli ve uygun çalışma alışkanlığı geliştirememe ve aktif öğrenme yerine kalıp öğrenmeye eğilim, düşünce eksikliğinin azalması gibi bazı olumsuz etkilerden söz edilmektedir.

Anne-babaya Televizyon Konusunda
Öneriler


    3 yaş civarındaki çocukların çizgi film, belgesel ve eğitimsel programları izlemeleri onların yaratıcılıklarını geliştirir ve hoşça vakit geçirmelerini sağlar. Ancak bu yaşlardan itibaren televizyon başında geçirecekleri vakit sınırlandırılmalıdır.
    Okula giden çocukların; dinlenme, yemek yeme, oyun oynama, uyku ve ders zamanları çıkarıldığında eğer vakitleri kalıyorsa televizyon izlemelerine izin verilmelidir. Bu saat de genellikle derslerin bitmesinin ardından planlanmalıdır.
    Çocukların günlük televizyon izlemeleri gereken saatler konusunda değişik görüşler olmakla beraber özellikle okul çocuklarının günde 1 saatten fazla televizyon izlememeleri önerilmektedir.
    Çocuğun yaşına uygun programlar izlemesi sağlanmalıdır. Yetişkinler için hazırlanmış dizi, film, magazine türü programların mümkün olduğunca çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir.
    Çocuklar genellikle evde yalnız hissettiklerinde veya uygun aktivite bulamadıklarında televizyonu tercih etmektedirler. Çocuğunuzun yaşına ve ilgi alanına uygun oyunlar bulup, onunla oynayabilirsiniz; televizyon dışında birlikte eğlenebileceğiniz aktiviteler bulabilirseniz; çocuğunuz televizyon izlemek yerine sizinle birlikte kaliteli zaman geçirme imkanı bulacak sizde bu sayede çocuğunuzu daha iyi tanıyıp onunla iyi bir iletişim kurmuş olacaksınız.
   
    Sonuç olarak;
    Sadece evimizdeki bir iletişim aracının çocuğumuz üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğunu söylemek çok doğru olacaktır. Çocuğumuzun eğitimi ve gelişimi hakkında üzerimize düşeni zamanında ve doğru bir şekilde yaparsak, farkında olmadan çocuğumuzun hayatında olumlu ve büyük değişimlere neden olabiliriz. Ama sizler televizyonu açıp çocuğunuzu önüne koyup saatlerce ilgisiz bırakırsanız, onun yanında yaşına uygun olmayan dizileri izleyip uyku saatlerini kaçırırsanız, ödevlerini kontrol etmeden televizyon izlemesine izin verirseniz, ne tür programlar izlediğiyle ilgilenmezseniz, herşeyden önce çocuğunuz gelişimini olumsuz yönde biçimlendirmiş olacaksınız. Çocuğunuzu iyi bir fert olarak yetiştirmek, toplumda saygın bir yer edinmesini sağlamaksa amacınız, sadece televizyon üzerine yapılan bir etkinlik bile, çocuğumuzun dil gelişimi, zihinsel gelişimi, iletişim becerileri, sosyal yaşamı ve okul hayatı aynı anda olumlu bir değişim gösterecek.
    Sizce bunu denemeye değmez mi ?
    Acaba çocuğumuzun Almanca öğrenememesinde, okulda başarı sağlayamamasında bizim de küçük bir payımız olabilir mi?