Die Gaste, SAYI: 17 / Mayıs-Temmuz 2011

Almanya’da Türk Kökenli Olmayan Gençlerin Türkçe Edinimi


Prof. Dr. İnci DİRİM
Hamburg Üniversitesi



    Sonuçlarını çok kısa olarak verebildiğim bu araştırma projesi, bir kaç yıl öncesine kadar geçerli ve göçmen çocuklarının zaman içerisinde dil olarak Alman çocuklarından ayırt edilemeyeceği, asimile olacakları şeklindeki beklentinin ve göçmen dillerinin öneminin azalacağı, göçmen dillerinin resmi bir fonksiyonlarının olmamasından dolayı yok olacakları şeklindeki savların asılsız olduğunun bir göstergesidir.
    Hamburg’da 1990’lu yılların sonunda yürütülmüş ve kaynaklarının Alman Bilimsel Araştırma Kurumu (Deutsche Forschungsgemeinschaft) tarafından sağlandığı “Türkisch in gemischtkulturellen Gruppen”, başlıklı araştırma projesi çerçevesinde Türk olmadıkları halde günlük hayatlarındaki arkadaşlık ilişkilerinde Türkçe öğrenmekte olan gençler hakkında bilgi edinilmiştir. Hamburg’daki projeye farklı kökenli ve evlerinde Türkçenin kullanılmadığı 25 genç katılmıştır. Bu gençler arkadaş çevrelerinde ses kayıtları yapmış, ayrıca kendileriyle söyleşilerde bulunulmuştur. Gençlerin –başka büyük Avrupa şehirlerinde de görüldüğü gibi– ortak ikidilli bir dil repertuarı oluşturdukları anlaşılmıştır. Bu dil repertuarının gençler açısından anlamı örneğin kendisiyle yapılan söyleşide 19 yaşındaki Gymnasium son sınıf öğrencisi bir Alman genç kız tarafından şu şekilde yorumlanmıştır:1
    Genç kız: Ja, Kai heißt einer, der auch, weil er ist halt auch in Mümmelmannsberg aufgewachsen und hat halt auch ziemlich viele türkische Freunde. Also diese Umgangs-sprachen unter Jungs, diese türkischen Wörter weiß er halt. Und.... (İşte birin adı Kai, o da Mümmelmannsberg’te büyüdü, onun da bayağı çok Türk arkadaşı var. O, oğlanlar arasında günlük konuşmalarda kullanılan Türkçe kelimeleri biliyor işte. Ve…
    Araştırma görevlisi: Was sind das zum Beispiel? Was meinen Sie damit? (Bunlar nedir örneğin? Bununla neyi kastediyorsunuz?)
    Genç kız: Weiß ich nicht, ja halt sowas wie oğlum oder oder weiß ich nicht so, eher so ‘ne Ausdrücke, die sich halt, also es sind halt so, na wie soll ich sagen, so ‘ne (zögert) Floskeln, also irgendwo nichts bestimmtes, einfach nur ein Wort, ans Deutsche rangehängt oder so was, also mir fällt jetzt auf Anhieb auch nicht so was ein, das ich eigentlich. (Bilmiyorum, işte oğlum gibi kelimeler filan. Yani kalıplar, belirli şeyler değil, basbayağı bir kelime veya öyle birşey Almancaya eklenen. Aklıma şimdi başka birşey gelmiyor.)
    Araştırma Görevlisi: Und das hat sich dann so so eingebürgert sozusagen im Sprachgebrauch? (Bunlar dile yerleşti demek ki, öyle mi?)
    Genç kız: Ja, das ist schon, weiß ich nicht, dafür würde er wahrscheinlich kein deutsches Wort nehmen, auch wenn er vielleicht mit‘m Deutschen reden würde, der aber auch auf seiner Wellenlänge ist oder so dann würde er das bestimmt trotzdem so sagen. (Evet, nasıl diyeyim, o bunun için Almanca kelime kullanmaz herhalde, iyi anlaştığı bir Almanla konuşsa bile mutlaka yine aynı şekilde konuşur.)

    Bu söyleşi, başka araştırmalarda ortaya çıkarılan büyük şehir semtlerinde dil kullanımının belli bir etnik kökene bağlı olmadığı saptamasına bir örnek oluşturmaktadır. Çokdilli deyişler olanaklara göre herkes tarafından öğrenilip günlük yaşamda yerine göre kullanılabilmektedir. Almanya’da Türkçenin bu gelişmeler çerçevesinde önemli bir rol oynadığı günlük yaşamda da sık sık gözlenilen bir durumdur. Ama bu, Türkçenin bütün gençler tarafından aynı derecede öğrenildiği anlamını taşımamaktadır. 23 yaşındaki Hans’ın Altona semtinde kendinden epey büyük arkadaşı Fikri ile onun büfesinde sohbet sırasında yaptığı ses kayıtarı –aşağıda kısmen görülebildiği biçimde– bu Türkçe kullanımına ilginç bir örnek oluşturmaktadır:
    Hans: Ay Kaiserstraße’de biri oturuyo, o da Ahmet’in arkadaşı galiba, Ercan bana bugün dedi.
    Fikri: He.
    Hans: Yepyeni Ford Mondeo duruyo abi, yepyeni!
    Fikri: Hm.
    Hans: Valla yepyeni yani daha yeni aldılar.
    Fikri: ((anlaşılmaz birşey söylüyor))
    Hans: En yeni tip yani, o da OD Kennzeiche, o ciplerde var ya, o da OD.
    Fikri: He.
    Hans: Abi, o Mondeo’ya bi arkadan geçirmişler, aklın durur, arkadan böyle, araba Knick oldu abi, Knick Totalschaden yani.
    Fikri: ((anlaşılmaz birşey sözlüyor) mi yapıyorlar abi ne yapıyorlar?
    Hans: Totalschaden oldu arkadaş.
    Fikri: Bunlar şimdi hep böyle yapıyi, belki böyle para alıyolar!
    Hans: Para, şimdik o parayı çıkartıyo abi direk veriyo belki şey leasing fabrike.
    Fikri: Tabii! ((Sohbet devam etmekte.))

    Görüldüğü gibi Alman bir ailenin çocuğu Hans hiç zorlanmadan arkadaşı Fikri ile Türkçe olarak sohbet etmektedir. Türkçesi, çevresinde konuşulan ve standart Tükçeden farklı olan dili yansıtmaktadır. Konuşma sırasında birkaç Amanca kelime kullanılması Almanya’daki Türkler arasında kullanılan Türkçe için de olağandır. Almanca kelimelerin kullanılış nedenlerinin dilbilimsel olarak incelediğimizde Almanca “Knick“ sözcüğünün bir olguyu daha kolay ve çabuk söyleme amacıyla kullanıldığı, “Totalschaden“ ve “Knick“ sözcüklerinin hikayenin önemli yerlerini vurgulamak amacıyla Almanca olarak kullanabilmiş olmaları olasılığı öne sürülebilir.
    Hans, Hamburg şehrinin etnik ve dil açısından çoğulcu bir karakterin sergilendiği Altona semtinde yetişmiş ve burada küçüklüğünden beri aile dışı çevresinde Türkçe öğrenmiş ve günlük hayatında bu dili kullanmıştır. Örneğimiz Türkçeyi çok rahat ve Türk olduğu izlenimini yaratacak derecede iyi kullanabildiğini göstermektedir. Başka gençler ise Almanca konuşmalarına bir kaç Türkçe sözcük katmaktadır. Az derecede Türkçenin (örn.: “Hast du ateş?“) bazı gruplarda o an gençlerin arasında Türk kökenli bir genç olmadığı halde de kullanıldığı gözlenmiştir.
    Sonuçlarını çok kısa olarak verebildiğim bu araştırma projesi, bir kaç yıl öncesine kadar geçerli ve göçmen çocuklarının zaman içerisinde dil olarak Alman çocuklarından ayırt edilemeyeceği, asimile olacakları şeklindeki beklentinin ve göçmen dillerinin öneminin azalacağı, göçmen dillerinin resmi bir fonksiyonlarının olmamasından dolayı yok olacakları şeklindeki savların asılsız olduğunun bir göstergesidir. Karşımıza bunun tersi durumlar çıkmaktadır. Türk olarak gördüğümüz çocuklar bazen Türkçe bilmemekte, ailelerin etnik açıdan karmaşıklaşmalarından dolayı başka diller öğrenmekte ve kimi çocuklar çevrelerinde ailelerinin hiç bilmediği dilleri kısmen de olsa öğrenip konuşmaktadırlar.
    Türkçenin Türk olmayan gençler tarafınan öğrenilip kulanılması konulu projeye katılan Hamburglu gençler Türkçeyi belirtildiği gibi çok farklı düzeylerde öğrenmişlerdir. Bu gençlerin kimisi örneğimizdeki Hans gibi Türkçeye yoğun bir şekilde hakimken bir kısım genç Almanca tümcelere çeşitli Türkçe sözcük katmakta veya bir takım Türkçe deyimler kullanmaktadır. Gençler, kendileriyle yapılan söyleşilerde, Türkçelerini mesleki amaçlarla da kullandıklarını veya kullanmayı düşünebildiklerini ifade etmiştir. Buna bir örnek bir gencin bir fırında yaptığı stajda gelen müşterilerle Türkçe de konuştuğunu anlatmasıdır. Genel olarak proje, Türkçenin Almanya’da gençler arasında önemli bir dil olduğunu göstermektedir. Bu durum, resmi eğitim programlarında Türkçe ve Rusça gibi yaygın olarak kullanılan göçmen dillerinin iletişim potansiyellerinin dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Çokdillilik sadece göçmen kökenli çocukların değil, tüm çocukların farklı oran ve biçimlerde paylaştıkları bir olgu olarak ön plana çıkmaktadır.
   
    Kaynak: Dirim, İnci & Peter Auer (2004): Türkisch sprechen nicht nur die Türken. Über die Unschärfebeziehung zwischen Sprache und Ethnie in Deutschland. Berlin (de Gruyter)
    1
Quelle: s. FN1