İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 18 / Ağustos-Ekim 2011

Çokdillilik Kapsamında
Frankfurt Modeli
Türkçe/Almanca Koala İlkesi




Berrin NAKİPOĞLU-SCHIMANG
[Göç ve Anadilleri Uzman Danışmanlık Merkezi (FBZ)]



    Merkezin amaç ve görevlerini belirleyen durum; göç olgusunun zamana dayalı değişkenliğinin göçmen öğrencilerde ortaya çıkardığı ihtiyaçlar ve sorunlardır.
    Anadil derslerinin de bugünkü ve gelecekteki konumu göçmenliğin değişen yapısı ile bağlantılıdır.
    90’lı yılların başına kadar göç sorununa hakim politikayı Almanya’nın bir göç ülkesi olmadığı ve göçmenlerin belli bir zaman sonra ülkelerine geri dönmelerini varsayan görüş belirliyordu. Bu duruma bağlı olarak da o dönemin anadil derslerinin ana hedeflerini; anadilde bildirişimsel beceri, bu beceriyi koruma ve geliştirme ve köken ülkeye ait bilgi aktarımı oluşturuyordu. “Diaspora”nın yaratmış olduğu benliğini ve dilini kaybetme korkusuna eklenen göç alan ülkenin itici tavırları da, göçmenlerin çoğunluğunun kendi kabuklarına çekilmelerine neden olmuştur. Bu iki etmen göçmenlerin uyum sağlamalarını ciddi anlam- da engellemiştir.
    90’lı yılların sonuna doğru yabancılar politikasında bir paradigma değişikliği yaşanmıştır. Artık yabancılardan değil göçmenlerden bahsediliyordu ve bunun geri dönülmeyecek bir gerçek olduğu kabullenilip küreselleşme tartışmaları açısından da bir kazanım olabileceği anlaşılmaya başlanmıştı. Ancak ne yazık ki geçmiş yılların yanlış politikalarından dolayı, geçen bu sürede, her iki taraf da göçün sunabileceği bu fırsatlardan yeterince yararlanamadı.
    Bu durumdan dolayı da göçmen aile çocuklarının çoğunluğu her ne kadar ikidilli ve ikikültürlü durumlarını kabul etmek ve ettirmek için pek çok strateji geliştirmiş olsalar da, bunu yeterince başaramamışlardır. (İstisnalar kaideyi bozmaz.)
    Türklerin yaşadıkları bölgelerde oluşturdukları kendilerine özgü altyapıları ve buna bağlı olarak hemen hemen yalnızca kendi aralarında iletişim kurmaları nedeniyle, çok sayıda Türk çocuğu ilkokula çok kısıtlı Almanca bilgisiyle başlamaktadır.
    Ailelerinden veya kendilerine yardımcı olabilecek diğer aracılardan yeterli ölçüde yardım alamadıkları için başarısız olmaktadırlar. Yaşadıkları zorluklarla yalnız bırakıldıkları için sorunlarıyla başa çıkamamakta ve genelde ağır psiko-sosyal problemlerin içine düşmektedirler. Eğitimini yarıda bırakıp okul diploması alamayan genç- lerin ve “öğrenme engelliler” okullarındaki öğrencilerin çok yüksek sayıda olması bu durumun bir kanıtıdır.
    En önemli nedenlerden biri de aile ve okul öncesi öğrenme ortamındaki bireysel farklılıklardır. Örneğin aileler; yaşadıkları ülkede yabancı oldukları bu ortamdan kendilerini soyutluyorlar mı, yoksa bu ikinci sosyal çevreye karşı açıklar mı? Çünkü ikinci sosyal çevreyle ne kadar erken bir ilişki kurulursa, o dili öğrenme şansları o kadar artacaktır. Sosyal ve kültürel temellerine ve göç sürecindeki bireysel deneyim ve beklentilerine bağlı olarak, ailelerin bu konudaki tutumları çok farklı olabilir.
    Şüphesiz ki ikinci sosyal çevrenin de göçmenlerine karşı tutumu en önemli etkendir: Bu çevre göçmenlerine kendini açmaya hazır mıdır, yoksa reddedici, dışlayıcı ve hatta düşmanca davranmaya mı eğilimlidir? Yani iki dil ve kültür arasındaki etkileşimin boyutu, bu somut duruma ve kişilerin bireysel tutumlarına bağlıdır. Bütün bunlara ek olarak göçmenlerin geldiği ülkelerin de, uzun süre, bu konuya gereken ilgiyi göstermediklerini belirtmek de gerekir.

Anadili Derslerindeki Değişiklik
ve Uyum


    Belirtilen etkenlerden dolayı; üçüncü ve hatta dördüncü kuşak öğrencilerin dil gelişimleri ve dil yetkinlikleri birbirinden çok farklıdır. Kimilerinin anadil bilgisi iyi, Almanca bilgisi az, kimilerinin her iki dilde de bilgileri kısıtlıdır. Kimilerinin her iki dile hakimiyeti de çok iyi ve kimilerininse anadil bilgisi çok az, ama Almanca bilgisi çok iyidir.
    Öğrenme alanının (Anadil ve Kültür) genel amacı yani; “anadilin korunması, geliştirilmesi, pekiştirilmesi ve aynı zamanda gelinen ülke hakkında bilgilerin aktarılması ve pekiştirilmesi” aynı kalsa da, yöntelerin ve didaktiğin bu gelişmeye uygun olarak değiştirilmesi gerekir. Her ne kadar bazıları için anadil baskın ilk dil olarak kalsa da, diğerleri için ikinci dil ve hatta yabancı dil konumuna gelmiş olabilir. Bundan dolayı anadil dersleri işlenirken; öğrencilerin dil gelişimindeki bu farklıklar göz önünde bulundurulmalı ve amaca ulaşmayı sağlayacak farklı yöntem ve tekniklerin kullanılmasına özen gösterilmelidir.

Merkezimizin Yoğunlaştığı
Güncel Görevler


    • Anadil derslerinin kalitesinin artırılması. Avrupa Ortak Dil Kriterleri (AODK) çerçevesine uygunluğunun sağlanması.
    • Göçmen çocukların ikidilli gelişmelerini destekleme, hem Almanca hem de ana dillerinde dil yeterliliklerini artırma gö-revi ön plandadır. Anadilinin/aile dilinin sistematik olarak geliştirilmesi, öğrencilerin dil bilinci ve dil gelişiminde önemli bir rol oynar ve Almanca yeterliliklerinin artırılmasına da yardımcıdır. Bu, eğitim standartlarına ulaşabilmeleri için gereken en önemli koşullardan biridir.
    • Öğrencilerin heterojenliğini göz önüne alarak mevcut dil öğrenim ve dil destek programlarının güncelleştirilmesi. Bu çerçeve içinde ikidilli eğitim, ana dilinin yabancı dil olarak kabulü ve anadil derslerinin Almanca dersleriyle koordineli (KOALA/KoLeF) olarak yapılması ön pla-na çıkmaktadır. KOALA ilkesi 1992 yılından bu yana Hessen Eyaleti’nde yirmi okulda gerçekleştirilmiş ve diğer eyaletlere de yayılmıştır.
    • Anadil ve Almancayı koordineli şekilde öğretebilecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ve gereğinde hizmet içi eğitimden geçirilmesi.

Anadili Derslerinin
Almanca Dersleriyle Koordinasyonu ve KOALA İlkesine Giriş


    Anadil derslerinin Almanca dersleriyle koordinasyonu deyince Alman genel eğitim derslerinin değişen anadil derslerine açılımını kastediyoruz.
    Bu ilke öğrencilerin ikidilli olmalarından yola çıkar. Dil yeterliklerini ve dil bilinçlerini geliştirebilmeleri için iki dillerinden de faydalanılır. Tekdilli öğrencilerden yola çıkmadığımız için farklı didaktik yöntemler gerekmektedir. Anadili dersleri her bir anadilin özelliğinden yola çıkarak ve Almancayla kendi dilleri arasındaki etkileşimin getirdiği karışıklıkları (interference) göz önüne alarak, öğrencilerin dil öğreniminde yapabilecekleri yanlışlıkları başlangıçtan itibaren en aza indirmeye çalışmalıdır.
    KOALA bağımsız bir proje değil, bir ilkedir. Farklı kültürlerden ve ülkelerden gelen çocukların yer aldığı sınıflarda kapsamlı öğrenimin bir parçası ve okul programına da dahil edilebilen destekleyici yapı taşıdır. Sabit bir program değildir, esnektir ve uygulandığı okulun koşullarına göre biçimlenebilir ve değişik düzeylerde uygulanabilir.
    KOALA onların ikidilliliklerinden dolayı karşılaşabilecekleri zorluklarıyla başa çıkmalarını ve dilsel gelişmelerini kendi kendilerine de devam ettirebilmelerini amaçlar (öğrenmeyi öğrenme).
    KOALA ilkesi anadili öğretmenleriyle genel eğitim öğretmenleri (genelde Alman kökenli öğretmenler) arasında işbirliği kurulmasını sağlar (koordinasyon-kooperasyon). Böylece Türkçe öğretmeni de Türkçe dersleri de okulun vazgeçilmez bir parçası olur. (aynı çocukla ders yapan her bir öğretmen (anadil ve genel eğitim veya Almanca destek dersleri) konu birliği ve metod birliği içinde çalışırlar. Daha geniş bilgi için bakınız: www.koala-projekt.de
   
    Sonuç olarak:
    Çeşitlilikten yola çıktığımızda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
    Türk kökenli çocukların genel eğitim düzeyi ve sorunları açısından baktığımızda
    İkidilli çocuklara uygulanan ve tekdillilik anlayışından yola çıkan anadil öğrenme yöntemleri genelde çocuklarımızın gereksinimlerini yeteri derecede karşılayamamaktadır. Bu Almanca dersleri için de geçerlidir.
    Yani anadil öğretmeni, gereğinde ikinci dil öğretim yöntemlerine ve hatta da yabancı dil öğretim yöntemlerine başvurmalı, gereğinde iki dilde karşılaştırmalı çalışmalar yapabilmeli, ayrıca da yöntem ve içerik açısından genel eğitimle birliktelik sağlamalıdır. Koordineli çalışma karşılıklı etkileşim demektir.
    Karşılaştırmalı çalışmanın ana amacı, diller arasında olagelen karışıklıkları, kaymaları en başından önlemektir. Dil gelişiminde fosilleşme olarak adlandırılan dilsel yanlışlıkların sonradan düzeltilmesinin ne kadar zor olduğunu hepimiz biliriz. Bu çok büyük bir çaba ister ve sonradan düzeltilmesi de tümüyle mümkün olmaz. Bunu ikinci nesil göçmen gençlerimizin birçoğunda gözlemleyebiliyoruz. Türkçe ve Almancalarındaki önemli eksiklikler de onların gereken düzeye ulaşamamış oldukları- nın kanıtıdır. (İstisnalar kaideyi bozmaz).
    Bu bağlamda koordineli, sürekli ve sistematik bir ikidilli eğitimi ön plana almamız gerekmektedir. Ayrıca öğretmenlerde aranılan özellikleri de unutmamamız gerekiyor:
    Kültürlerarası iletişim kurabilme (en azından okul içinde), ikinci dil ve yabancı dil öğretim yöntemlerini tanımaları ve kullanabilmeleri, Kontrastiv, yani karşılaştırmalı çalışma yapabilmeleri ki, bunda en önemli etken de kendilerinin Almanca ve Türkçe düzeyleridir.