İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 22 / Mayıs-Temmuz 2012

Toplumlardaki Irkçılığa, Hoşgörüsüzlüğe ve Ayrımcıllığa Karşı Sporla Mücadele

osce



Engin KUNTER
Can V. SONGÜN



    Sayın Bayanlar ve Baylar,
   
    Spor toplum içinde bağdaştırıcı bir işleve sahip olabilir ve toplumsal, sosyal sorunların bu alanda da gözlenmesi mümkündür. Bu nedenle, toplumsal yapının kendini daha fazla deneyimle kanıtlanmış sporsal yapıya göre uyarlaması gerekir. Buna örnek olarak, Almanya’da çok uzun ve köklü bir geleneğe sahip olan dernek üyeliklerinin, doğrudan doğruya sporcuların belirli ölçülerde toplumsal karar mekanizmalarına katılımını sağlıyor oluşu gösterilebilir. Spor, farklı kültürlerden insanları bir araya getirerek, farklı olan “kişi” ve “şey”ler konusundaki algının gelişimini destekler.
    Alman Olimpiyat Spor Birliği’nin (DOSB) spor için geliştirdiği kavram tanımına göre, spor etik, yani “Fairplay”, fırsat eşitliği, kişilik haklarının dokunulmazlığı ve kurallar çerçevesinde ortaklık gibi değerlerin korunmasını garanti altına almak zorundadır.
    Hem Alman resmi makamlarının, hem de göçmen derneklerinin çabaları ne denli büyük olursa olsun, Almanya’daki Türk toplumunun, aşırı sağcı bir hücre tarafından gerçekleştirilen ve 9 göçmenin kurbanı olduğu NSU cinayet serisi yüzünden doğan huzursuzluğu da o denli büyük. Entegrasyon politikası konusunda son yıllarda elde edilen gelişmeler, bu olay ile birlikte, yeniden sorgulanmaya başlandı.
    Öte yandan Sarazzin tartışmaları da Alman toplumunun içinde büyük kitlelerin, özellikle Türk kökenli göçmenlere karşı olmakla beraber, tüm göçmenlere karşı önyargılara sahip olduklarını ve bu önyargıların toplum içinde rahatlıkla, sanki ciddi birer veriymiş gibi çekincesizce konuşulabilir olarak algılandıklarını gösterdi. Üstelik bu önyargılar, yönetici kadrolar ve toplumun entelektüel kesimlerinde de görülebilmektedir.
    Irkçılık olumsuz deneyimlerin genelleme yoluyla algılanması bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu durumdan yola çıkarak, göçmenlerin derneklere katılmaları desteklenmeli, ancak aynı zamanda dernekler de farklı, alışılmışın dışındaki katılımcı gruplara açık olmalıdır. Derneklerin yabancı dernek üyelerinin sayılarını artırmak için çaba göstermeleri, yabancıların da katılımını kazanmak için uğraşmaları konusunda, devlet tarafından motive edilmeleri gerekir.
    Alman toplumu içinde yer edinmiş bu önyargılar nedeniyle göçmenlerin hem günlük yaşamlarını, hem de geleceklerini etkileyen sorunların çözümü konusundaki olanakları son derece kısıtlıdır. Buna örnek olarak düzgün (asgari oranda da olsa yaşanabilir) bir ev bulmaktan, yüksek bir diploma almaya kadar birçok alan gösterilebilir. Ancak dernek faaliyetleri dahi ancak ikamet edinilen çevreye bağlı olarak gelişmekte, yabancıların büyük çoğunluğu oluşturmak zorunda kaldıkları yerleşim yerlerinde, dernekler üzerinden yapılan sportif faaliyetler dahi, ön yargıların aşılmasındaki ana koşullardan olan, kültürlerin kaynaşmasını olanaksız hale getirmektedir.
    Öte yandan Almanya’daki toplumun genelinde liseden mezun olma oranı %25 iken, bu oran Türk kökenli göçmenler arasında %6’dır. Bu ve benzeri sorunlar, başka etmenlerin yanı sıra, “Fairplay” eksikliğinden ve göç kökenli çocukların önlerindeki engellerin, diğerlerine kıyasla çok daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
    Biz de, sporu spor yapan kuralların Almanya’daki göçmenler içinde geçerli olmasından başka bir şey istemiyoruz.
    Bu nasıl mümkün kılınabilir?

Kurallara Dayalı Ortaklık


    Topluma katılım olanakları, göçmenlerin durumuyla bağdaşmıyor. Göçmenlerin ne politik katılım, ne de toplumsal sorunların çözümünde etkin olma hakları yok. Yabancılar meclisi gibi kurumların hiç bir düzenleme ve yaptırım yetkisi yok. Tek işlevleri tavsiye niteliğindeki söz hakkından ibaret ki bu da doğrudan yabancıları ilgilendirdiği meclis tarafından kabul edilen konularla sınırlıdır.
    Bu durumda herhangi bir şekilde “toplum olmak”, topluluk duygusunun ortaya çıkması mümkün değildir.
    Oysa yabancıların topluma katılımının, içinde yaşanılan toplumun parçası olmasının iyi bir örneği olarak önümüzde Avrupa’nın iç entegrasyonu duruyor. Almanya’da Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşları olan yabancıların belediye seçimlerinde oy kullanma hakları var. Ancak Türk vatandaşı olan göçmenlerin yaşadıkları belediyenin çöp sorununda bile etkin söz hakları yok. Önemli başka bir örnek de, 25 yıldan daha uzun süre yurt dışında yaşayan Almanların, Almanya’da seçme ve seçilme haklarını kaybetmesi. Buna neden olarak yaşadıkları ülkeye bu sürede entegre olacakları ve Almanya ile olan bağlarının güncel politikayı takip etmeye yetmeyeceği gösteriliyor. Oysa aynı gerekçeyi tersten ele aldığımızda, 50 seneyi aşkın süredir Almanya’ da yaşayan göçmenlerin yerel seçimlerde oy kullanma hakları kabul edilmiyor.
    Yabancılara politik olarak toplumsal katılım hakkı tanınması gerekiyor!

Fairplay


    Her spor karşılaşmasında en az bir hakem kurallara uyulmasını sağlıyor ve Fairplay’i denetliyor. Ancak toplumda önyargılar ve ayrımcılık nedeniyle doğan sosyal gerginliği denetleyecek ve arabulucu olarak görev yapacak herhangi bir kurum bulunmuyor.
    Bu bağlamda Fairplay’in mümkün kılınmasını sağlayacak bir kurumun oluşturulması bir olasılık. Bu kurumun, sorunları tespit için tüm kesimlerle görüşmeler yapmasının dışında, devlet kurumlarından bilgi ve veri talebinde bulunmak, devlet kurumlarının belli görev alanlarına müdahale etmek ve hukuki olarak önceden belirlenmiş yaptırımların uyarısı veya zorunlu hallerde doğrudan uygulan- ması gibi yetkileri olması gerekiyor.

Fırsat Eşitliği


    Toplumda fırsat eşitliğinin sağlanmasının temel koşullarından biri “dil”dir. Aktif dil yetisinin gelişiminin desteklenmesi, Almanlarla daha fazla ilişki kurulması sağlanarak, gerçekleştirilebilir. Buna olanak tanıyan yapılardan birisi de dernek faaliyetleri ve bu faaliyetlere aktif katılım. Ancak bunun için pasif dil yetisinin (örneğin özel eğitilmiş öğretmenler görevlendirilerek) daha erken yaşlarda geliştirilmesi gerekiyor. Buna uygun ve başarı göstermiş projeler zaten mevcut. Örneğin yurt dışında Goethe Enstitüleri’nin bu konudaki çalışmaları başarıyla uygulanıyor, ancak Almanya’da halen böyle bir uygulama söz konusu değil.

Kişilik Haklarının Dokunulmazlığı


    Aşırı sağcı hücrenin cinayetleri kadar, Türklere karşı artarak işlenen ırkçı motivasyona sahip şiddet suçları da, kesin bir ifade içeriyor. Türk toplumunun Alman devletinin kurum ve kuruluşlarına güven kazanmasına, bu tür suçların aydınlatılması ve soruşturma sonuçlarının yayınlanmasının katkısı kesin. Bu noktada sorunun, suçların aydınlatılması mı, yoksa soruşturma sonuçlarının yayınlanması mı olduğu, hem medya temsilcilerinin, hem yargıda yetkili mercilerin, hem de göçmen toplumu temsilcilerinin katılımıyla netleştirilmeli.
    Özellikle politik sorumlulara sonuç olarak çağrımız, azınlık gruplarının ve azınlıkların ağırlıklı olarak yaşadığı bölgeleri daha fazla desteklemeleridir.