İstanbul'un artık dünya çapında görülmeye değer bir yeri daha var" diyor Kanadalı bir profesör ve ekliyor: "Bakın Ağustos'un ortasında, belki de bu kentin en serin yerlerinden birisi olan Gezi Parkı'ndayız. Ne kadar serin ve esintili bir yer...". Biz şanslıyız, bugün park herkese açık, kapatma falan yok. Yazın ortasında parkı görmeye gelen yerli ve yabancı onlarca turist veya ziyaretçiden birisi de o. Gerçekten efil efil esen bu parkın havası sanki onu daha fazla ve başka şeyler de
anlatmaya teşvik eder bir kıvamda. O da bunu sezmiş gibi ve kafasındaki birkaç önemli düşünceyi bizimle de mutlaka paylaşmak istercesine birkaç küçük sorudan sonra başlıyor kısaca anlatmaya: "Ekonomik yönden hep olumlu düzeyde olduğu söylenen Türkiye'de bu olayların başlaması doğrusu başta fazla ilgimi çekmedi. Ama daha sonraki yaratıcı eylem türleri ve duvarlardaki, pankartlardaki zekice ve mizahi sözler hem dikkatimi hem de ilgimi çekti." Eylemin sanatçı ve aydınlarca da desteklenerek daha kitlesel olmaya başlamasını ilginç bulan bu öğretim üyesi, asıl dikkatini çeken şeyi ise şöyle açıklıyor: " Eylemlerle ilgili haber ve resimleri tararken bir dergide yer alan bir göstericinin elinde tuttuğu bir söz gözüme çarptı. John Lennon'a ait bir söz : 'Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey şiddet dışı eylemler ve mizahtır!'. İşte bu sözü okuduktan sonra artık günlük tutar gibi olayları her gün izlemeye başladım ve İstanbul'u bir kez de bu parkıyla ve bu yönüyle görmeyi kafaya koydum...". Yanındaki ressam dostu da onu doğrular bir şekilde, "Evet, bu doğru. Bu eylemlerin tüm dünyada hızlı bir şekilde çok sempati yaratıp destek bulmasını ben de bu iki faktörün bu eylemlerde çok başarılı kullanılmasına bağlıyorum. Eylemlerin hem kitlesel oluşu hem de çok yaratıcı ve zekice eylem türlerinin olması... Ve tabii ki bir de mizah dolu sloganlar ve sözler, hem de zekice" diyerek tamamlıyor Gezi Parkı'nın Ağustos ortasındaki Kanadalı ressam ziyaretçisi...
Sadece onların değil daha binlerce insanı etkileyen ve adeta bir yaşam ve mücadele anlayışının felsefesini ortaya koyan bu sözün özgün bir alıntısını yapmak daha yararlı olacaktır mutlaka. Ne diyordu The Beatles
isimli müzik grubunun üyesi şarkıcı John Lennon: "Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini
bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey şiddet dışı eylemler ve
mizahtır".
Gezi Parkı eylemleri bir milat...
çok konuşuldu, tartışıldı ve hala devam ediyor ve bu daha da devam edecek.
çünkü toplumun geldiği nokta bir dönüm noktası artık. çünkü bundan etkilenmeyen kimse yok: İktidardakilerden, üzerlerine adeta ölü toprağı serpilmiş en sıradan insanlara kadar. ülkenin her yerindeki özellikle gençlik kesiminden ta Brezilya'da, "Evet, artık aşk bitti, şimdi burası da Türkiye" diyerek Gezi Parkı eylemlerini işaret eden ve bundan ilham alarak sokağa dökülen yüz binlerce Brezilyalı genç de etkilendi.
Bu hala artçıları süren yüksek şiddetteki bir deprem gibi ileride de zaman zaman ortaya çıkacak. Zaten derinden derinden sürüyor da hala. çünkü bu fenomen buna karşı çıkanlara da ve destekleyenlere de bir gerçeği öğretti ve öğretmeye de devam ediyor: Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!
Yazının konusu mizah olduğundan buna tekrar değinmek gerekir. Mütedeyyinin gerçekten de mizahtan hiç anlamadığı eylemler sırasında hemen görüldü. En çarpıcı örneği, eylemcileri karalamak, aşağılamak için yüksek maaşlı danışmanlar tarafından alelacele bulunan "çapulcular" sözcüğü eylemlerin en sevilen kavramı oldu ve eylemciler bunu hemen sahiplenip
kullandıkları karşı bir silah haline getirdiler. Neden veya nasıl? çünkü içine mizah doldurup karşılık verdiler. Hem de anında! Bu bir zeka ve yaratıcılık ürünüdür! Eylemler süresince şarkılara, sloganlara ilham kaynağı oldu ve tam ters tepti. Bu kelimeyi
bulduklarına bile pişman oldular adeta.
İşte bu eylemlerin sadece Taksim, İstanbul veya ülke sınırları içinde değil, tüm dünyada sempati yaratmasının nedenlerinden birisi bu oldu: Mizahın gücü!
Mizah tarih boyunca da her toplumda görevdedir. özellikle baskı ve yasaklarla toplumu diktatörce yönetmeye kalkanlara karşı sanat ve edebiyat alanında ilk başkaldırı mizahla
başlamıştır her zaman. Bazen bir halk fıkrasında, bazen bir masalda, bilmecede
veya öyküde hınzırca, komik, ama etkileyici, uyarıcı ve öğretici.
Mizah temel olarak çelişkileri eleştirir. Onları gülünç hale getirir veya var olan gülünç durumları ortaya koyar. Yüzyıllar boyunca mizah, kendi yöntemleri ve dinamikleriyle baskı ve yıldırmalara karşı koymuş- tur. Bu bazen bir
tiyatro, bazen yazılı eserlerle, bazen de sinema ve hele hele ülkemizde yaygın ve köklü bir geleneği olan karikatür olarak karşımıza çıkmıştır.
12 Eylül fırtınası sonrasında bir yaprak bile kıpırdamazken, cezaevlerindeki
direnişlerden başka ilk başkaldırı doğasına uygun olarak mizahla ve onun sivri
ucu olan karikatürlerle kendini gösterdi. Cunta başlarına ilk kafa tutanlardan birisi de yine bir mizah ustasıydı.
Bu, elinde dilekçe kahvelerde ve sokakta aydın ve sanatçılardan imza toplayarak gidişe dur demek isteyen Aziz Nesin'den başkası değildi.
Gezi Parkı eylemlerinden sonra da topyekün halde mücadeleye katılanlar yine köklü geleneğe sahip olan mizah ve karikatür dergileri oldu. Halktan, haklıdan ve ezilenden yana olan mizahın karşısına
ise, kadim zamanların saray soytarılarının yaptığı çakma mizahın benzeri, günümüzdeki türevleri ortaya çıktı. İktidarı pohpohlayan ona hizmet anlayışı ile apolikleştirilmiş bir komikçilik haline dönüştü, kendileri de sözde sanatları da.
Anadolu'da geçmişte örneğin Nasrettin Hoca döneminin zalimlerinden Timur'a mizahla karşı koymuştur. Aynı şekilde Bektaşi, Bekri Mustafa, Karagöz-Hacivat gibi daha nice mizah ustaları halkı susturmaya çalışan, ezen ve baskı uygulayan baştaki yöneticilere karşı hep mizah silahıyla karşı gelmişlerdir.
Pohpohlanmaktan hoşlanan siyasi iktidar eleştirilmeyi, küçük düşürülmeyi ima yoluyla bile olsa istemez, bundan hoşlanmaz. çünkü bu, sahip olduğu gücünü sarsabilir, itibarını zedeleyip karizmasını çizebilir. Bireyin ve toplumun hayatındaki olumsuzluklar onun umurunda bile
değildir. Tıpkı bir zamanlar bir Fransız kraliçesinin keşfettiği gibi: Ekmek yoksa pasta vardır!
İşte mizah yüzyıllar boyunca böylesi bakış anlayışlarına karşı kendi dinamikleri ve yöntemleriyle mücadele etmiş ve kitlelere de ilham vermiştir. çünkü mizah insanların bakmasına, görmesine yardımcı olur. Bu bazen tiyatro, bazen sinema ve bazen de karikatür vb. olarak karşımıza çıkar. Mizaha düşman olanlar onun bu özelliğine katlanamazlar ve hemen yasaklamaya, cezalandırmaya çalışırlar.
Bir zamanlar başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış, 'çoban Süllü' lakaplı S. Demirel bile, "Bir ülkede siyasi mizahın geldiği yer, o toplumun gelişmişlik düzeyini gösterir!" diyerek hem mizahın önemine değinmiş hem de kendisinin bile bundan çok şey öğrendiğini itiraf etmiştir.
Gezi eylemleri sonrasında sadece iktidardakilerin değil daha nice aydın, yazar
ve sanatçıların da bu eylemlerdeki mizahın boyutunu ve içeriğini anlayamadıklarını hep birlikte canlı örneklerle gördük. Haziran ayında bir televizyon programındaki açık oturumda uzman kişi olarak davet edilen gazeteci, öğretim üyesi, aydın ve yazarlar Gezi Parkı eylemlerini değerlendiriyorlar.
Destekleyenler de var, karşı çıkanlar da. Bunlardan birisi de kıdemli ve tanınmış yazar Alev Alatlı: "Bir kere önce şunu diyeyim. Ben bu eylemlere karşıyım. Bu konuya tekrar değineceğim, fakat
ben önce bir yazar olarak bu eyleme katılan gençlerin kullandıkları dille ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Bir kere Türkçeleri çok bozuk, çok kötü bir Türkçe kullanıyorlar...".
Politikacılar işlerine de gelmediği için Gezi Parkı'ndaki yaratılan mizahı anlamamış olabilirler. Ama kendisinin Türkçe ve yazarlık konusunda dokunulmazlığı olduğunu ima edercesine iddialı olan A. Alatlı
da ne yazık ki mizah konusunda gençlerin ne kadar gerisinde kaldığını, mizah dersinden sınıfta kaldığını kendi
eliyle ortaya koyuverdi.
Gezi Parkı mizahında gençler, gerek kendi konumlarına göre yani genç olmaktan dolayı yarattıkları gençlik jargonu ile gerekse kelime oyunları kullanarak mizahi anlamda birçok yaratıcı kelimeler ve kavramlar buldular: "Kahrolsun bağzı şeyler! Diren la Angara! Yassah ne la? vb.".
Bu ve buna benzer daha onlarca, içi mizah dolu yaratıcı sözleri anlamakta zorlanan daha nice aydın ve yazarlar, bunu anlamak yerine kötülemek için ellerine aldıkları, bu gençlerin Türkçelerini düzeltme merceğiyle kendilerini ne kadar gülünç duruma düşürdüklerinin bile farkında olmayacak kadar aymazlık ve kibir içinde olduklarını ne yazık ki göremediler.
Bu nevi şahsına münhasır ve de kendisini konusunda otorite gibi gören kibirli ve de kıdemli yazarımız televizyondaki o konuşmasını öyle bir sonlandırdı ki hem açık oturumdaki katılımcıları hem de televizyon başındaki izleyicileri de çok şaşırttı. Söyledikleri hem inanılmaz hem çelişkili hem de önceki halini affettirici (!) bir tarzdaydı. A. Alatlı'nın son sözleri: "... Fakat son olarak şunu da söyleyeyim. Bu gençlerin bu eylemler sırasında gerek yazılı gerek sözlü, yani sloganlar, resimler, pankartlardaki yazdıkları yazılar ve sözler ve şarkılarla ortaya koydukları öyle bir mizah anlayışı var ki, ben diyorum ki , bundan sonra kolay kolay hiç kimse bu mizahın üstüne ne çıkabilir ne de buna cesaret edebilir...".
Aslında daha başka hiçbir yoruma gerek yok, bu söz her şeyi çok iyi anlatıyor.
Gezi fenomeninin etkilemediği bir yer ve yaşam alanı yok adeta. Sadece ülkenin en tepesinde olup da dersini alan/alamayan yöneticiler değil, sokaktaki sıradan insanlardan ta Brezilya sokaklarındaki gençlere kadar hemen herkes de verilen bu evrensel mesajı almakla kalmadı; aynı
zamanda doğanın bir parçası ormanları oluşturan ağaçların ve bitkilerin en yakın dostları hayvanlar bile bir mesaj aldılar. Bakın La
Fontain'in fablindeki ünlü kargalara kadar ulaşmış Gezi'nin bu mesajı...
Yine birgün ağzında peynirle daldayken karga, kurnaz tilki hemen ortaya çıkar ve karganın ağzındaki peyniri düşürüp kapmak için başlar dalkavukluğa. O güzel sesiyle kargadan bir şarkı söylemesini isteyince, karga "Hay hay! Derhal" diye karşılık verirken bir ayağı ile de peyniri konduğu dalın üzerine, yanı başına özenle koyar ve bir şarkı söyler. Sesi ormanda yankılanır, ama peynir ağzından düşmeyince tilki şaşkına dönerek: " Bu ne demek oluyor şimdi?". Karga ünlü tarihsel cevabı yapıştırır: "Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak, tilki kardeş!" diyerek onunla dalga geçer. Kurnaz tilki hala durumun farkında değildir ve kargayı küçümsemeye ve aşağılamaya devam eder: "Bu ne demek şimdi? Neler zırvalıyorsun sen?" deyince karga ekler: "Gezi Parkı diye bir şey duydun mu tilki kardeş?" diye sorunca, tilkide şafak atmıştır ama çaktırmamaya çalışarak, "Eee, n'olmuş?" diye karşılık verince karga, "Şeey, biz geçen hafta Gezi Parkı diye bir yere uğramıştık da..." derken, o daha sözünü tamamlamadan, tilki öfkeli ve şaşkın etrafına bakınarak, "Sizi pis kargalar sizi, demek o çapulculara siz de katıldınız!" diye avucunu yalayıp‚ "Benim artık yeni numaralar keşfetmem gerekecek..." diye mırıldanarak oradan hızla sıvışır...
Gezi... Gezi Parkı günümüzde bir dönüm noktası artık....
Aynı zamanda evrensel bir mesaj: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Bertol Brecht'in yıllar önce söylediği bir söz: "
Mizahın olmadığı yerde yaşamak çok zor ve sıkıcıdır. Her şeyin mizaha dönüştüğü yerde ise yaşamak olanaksızdır.
Görmemize, gülmemize yardım eden mizah ustalarına, yaratıcılarına ve Gezi Direnişi'ni mizahla renklendiren, yaratıcı kılanlara bin selam ...
|