İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 29 / Kasım-Aralık 2013

Demokrasiden
Umut Kesmemek


Nihat ERCAN




    Adı ne olursa olsun, toplumlar kendi yapılarına en uygun rejimle yönetilirler. Kuramsal olarak yönetsel kavramlar ne derece ideal olarak tanımlansa da, kapsam, anlam ve içerik olarak uygulamada toplumların yapısal/sınıfsal güç dengeleri belirleyici işlev görmektedir. Yönetim biçimleri içinde demokrasi, "kötülerin iyisi" olarak nitelense de insanlık daha iyisini bulamadığından onun içeriğini toplumların tarihsel/sınıfsal gelişimin olanak verdiği ölçülerde geliştirerek; doğrudan, temsili, çoğulcu ve katılımcı kavramlarıyla nitelenen evrimleşme sürecine girmiştir. Bu anlamda demokrasi ucu açık bir uğraşı/savaşım süreci olarak toplumları oluşturan bireylerin/insanların karşılıklı etkileşim eyleminin bütünsel adıdır.
    Almanya'da genel seçimler yapıldı, politik erk iki partili bir koalisyon kurulması yönünde gerçekleşecek. Geniş temsil açısından olumlu olan ancak karar almada dengeleyici kısıtlı işlerliğe olanak veren büyük koalisyonlar durağanlık aşaması olarak gerçekleşmektedir çağdaş demokrasilerde. Bazı önemli temel sorunların çözümlenmesinde koşulların zorlamasıyla yol alınabilir. özellikle, koalisyonun kurulma sözleşmesinde bu önemli konular çetin tartışmalardan sonra bir uzlaşma/anlaşma belgesi olarak yürütme organının temel uygulama alanını oluşturur. Bu uzlaşma belgesinde, her parti kendi seçim bildirgesine koyduğu konuların en önemlilerinin girmesine çalışır. Parti bildirgelerindeki konuların önem derecesiniyse, diğer ülke gerçekleri ve güçler dengesi ölcüsünde katılımcı parti kümelerinin, Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) baskıları belirler. Almanya'da kültürel azınlıklar STK'ların bir bölümü olarak son dönemlerde epeyce etkin olmaktadırlar.
    Politik alanda ve partiler çevreninde kültürel azınlıkların yeri ve önemi, onların nicel ve nitel durumlarına ve gösterdikleri etkinliklere bağlıdır. Kültürel azınlıkların sorunları onların güçleri oranında parti programlarına, bildirgelerine yansır. Oyun ne ise gücün de odur sonuçta. Alman vatandaşlığının önü açıldıktan sonra kültürel azınlıkların etkinlik alanı oyları oranında yansımaya başladı partilerin belgelerine ve politikalarına. Türk kültürel azınlığı bu genel seçimlerde on bir milletvekiliyle dolaylı temsil buldu Federal Parlamento'da. Bu vekiller doğrudan değil dolaylı olarak Türk toplumunu da bir ölçüde temsil ediyorlar. Türk toplumunun oyları partlerin genel yararı yanında özel olarak bu vekillere de yarıyor. Dolaylı entegre bir karşılıklı belirleme ve etkileşmeden söz edebiliriz burada.
    Almanya'daki kültürel azınlıklar arasında Türkler hem nicel ve hemde nitel yönden ön saflardadır. On yıllardır bu azınlığın örgütlü kesimleri, kendi toplumları bakımından önemli buldukları ve mutlaka çözümlenmesini istedikleri konuları/sorunları belirlemişlerdir. Bunlar arasında öne çıkanlar: Kültürel /inançsal kimliklerinin tanınması, anadillerinin öğretilmesi, çifte vatandaşlık hakkının tanınması, eğitim/meslek ve iş ediniminde fırsat eşitliğidir. Bu konular partilerin ideolojik yaklaşımları oranında programlarına alınıyor, erke gelinirse uygulanmsı sözü veriliyor, ancak bugüne değin anayasal/yasal, ekonomik/finansal olarak politik kararlar alınarak, köklü bir çözümleme çabası gösterilmiyor. Göstermelik, günü kurtarmaya yönelik yarım yüzyıllık bir deneyim, zaman zaman umutsuzluk ortamlarının oluşmasına neden oluyor, insanların demokratik yollardan çözüm arama umutlarını yok ediyor. Katılımcı demokrasinin iyi işlemediğinin göstergesidir böyle bir gelişme, ya da gelişmeme. Politik partilerin ve bir bütün olarak politik toplumsal katmanın bunun ayırdına varması, sürekli böyle oyalama taktikleriyle bir yere varılamayacağını görmesi gerekir. özellikle genç insanların, yetersiz eğitim almaları, meslek edinememeleri ve yeterli kazanç getirecek bir çalışma yaşamına atılamamaları, onların geleceğe umutla bakmalarına engel olacak, enerjileri olumlu, kendilerine ve topluma yararlı biçimde kullanmaları yerine, olumsuz zararlı gelişmelere temel hazırlayacaktır. Böyle bir durumdan ne politik kesimler, ne kültürel azınlıklar, ne de bu genç insanlar hoşnutluk duyacaklardır.
    Yarım yüzyıllık uyum politikaları/politikasızlıkları temel konularda kalıcı etkin çözümler üretememiştir. Yüzeysel, yarım yamalak yaklaşımlarla göstermelik "Zirve", "Hoşgeldin" "Büyük Entegrasyon!" projeleriyle oyalanma yerine, çok kolay uygulanabilir kimi öneriler gerçekleşsin yeter de artar bile. "Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz" deyişimiz uyarınca demokrasiden umutvar olarak öne çıkan önerileri sıralayalım ve politik erkin bunları gerçekleştirme çabasına girdiğini varsayalım:
    "çifte vatandaşlık hakkı veriliyor, kültürel kimlikler, dinsel inançlar tanınıyor, anadil öğrenimi yeterli oranda sağlanıyor, Almanca öğrenimi çocuk yuvalarından başlayarak yetkinleştiriliyor, diplomalı diplomasız tüm gençlere uygun meslek edinme yerleri açılıyor ve meslekli mesleksiz tüm gençlere yeterli düzeyde gelir getirecek bir iş gösteriliyor, toplumsal huzuru sağlayacak, ayrımcılığı, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını engelleyecek yasal, hukuksal önkoşullar gerçekleştiriliyor."
    Politik erk büyük koalisyon hükümeti olarak bunları kolaylıkla gerçekleştirebilir. üstelik muhalefet partileri de onlara destek olur, ulusal düzeyde bir uzlaşmayla çağdaş demokratik " Alman mucizesi" gerçekleşir. Bunu gerçekleştirecek, düşünsel, bilimsel, ekonomik/finanssal, altyapı, toplumsal kültürel birikim zaten var bu ülkede. Politik istenç, kararlı, cesaretli bir adım atsın, eyleme geçsin yeterli. Olamaz mı tüm bunlar? Bu düş gerçekleşemez mi? Yoksa bu düşü gerçekleştirmek için önce politik sınıfın uyuanması mı gerekeçektir. Haydi hep birlikte demokrasiden umut var olarak avazımız çıktığı kadar bağıralım: Uyan Ey Almanya Politik Sınıfı Uyan!!!