İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 30 / Ocak-Şubat 2014

Kültürel Eğitim Nereye Gidiyor?
Değerlendirmeler, ya sonra?
Bulgular, kimin için?
Eğitim ve Kültür Politikası Sonuçlarına İlişkin Mütalaa
[Quo vadis, Kulturelle Bildung? Evaluationen, und dann?Erkenntnisse, für wen?]


Prof. Dr. Wolfgang SCHNEIDER




Kültürel eğitimin değeri konusunda hemfikir olunabilse, sürekli sadece başka alanlara aktarılan sonuçları hedeflemese ve sadece bunları değerlendirmekten vazgeçse, bu tutarlı ve ileriye doğru bir adım olur. Bu tıpkı bir zamanlar kurnaz kültür menajerlerinin sanata yatırımın dolaylı getirisi olduğunu ve ekonomik olarak da kârlı olduğunu promosyon değerlendirilmesi ile kanıtlayabileceklerini sanmalarına benziyor. Bir işe yaradı mı? Görünüşe göre hayır; çünkü sanatın ve kültürün dışarıdan zorlamayla belirlenmesi, kamu bütçelerinin kısıtlanmasına karşı duramadı.


    Almanya’daki eğitim ve kültür politikası tartışmasının “Top 10” sıralamasına kesinlikle “kültürel eğitim” terimi de girer. Her tarafta projeler, pazar vaazlarında savunmalar, selamlamalar ve politik bildiriler; bunların sonuçlarının yetersizliğinden söz etmek gereksiz. Oysa herşey eğitim cumhuriyetinde kültürü yerleştirmekten, okulda kültürel eğitimi sabitlemekten ve sanat desteğini ilke haline getirmekten yana.
    Bunun için teorik temeller şunlar: Kültürün sanatsal ifadeleriyle ilgilenmek, kültürel pedagojik araçlarla genel eğitim, sanat ve kültürle ilgilenmeye giriş yapmak, sanatsal ve kültürel görüngüleri anlamayı, hatta sanatsal teknikleri yaygınlaştırmak. Çağdaş bir toplumun kültürel politika taleplerin tarihi şunu gösteriyor: Halen Hilmar Hoffmann’ın herkes tarafından herkes için bir kültür şiarı geçerli. “Alternatif eleştirel bir kültür politikasının talebi, kültürel öğrenimdir. Kültürel medya aracılığıyla etkin algı oluşumu hakkında herkes kendisine sunulan yetkileri ve bilgileri edinme olanağına sahip kılınmalı ve kültürel ve sosyal yeti ediniminden sonra kendisi de üretici olabilmelidir.” (1979)
    Kapitalizmde de eğitimin yaratıcılık potansiyeli olarak etkide bulunabileceği kulaktan kulağa yayılmış gibi görünüyor. Her ne kadar bu tür bir meşruluğa ihtiyacı olmasa bile, belki sadece ekonomik büyümeye dayanan Avrupa’yı, kültürün gücü konusunda ikna etmeye yardım eder. Buna uygun olarak, başka şeylerin yanı sıra, Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa Konseyi’nin, Ekonomi ve Sosyal Komisyonu’nun, ayrıca Bölgeler Komisyonu’nun bildirisinde şunu okumak olanaklı:
    – “Avrupa Birliği’nin stratejik hedefleri olan refah, dayanışma ve güvenliğe ulaşabilmesi, aynı zamanda uluslararası sahnede konumunu güçlendirebilmesi için kültür vazgeçilmezdir.”
    – “Lizbon stratejisi çerçevesinde, büyü-me ve istihdam için yaratıcılığa yol açan bir katalizatör olarak kültürün desteklenmesi”
    – “Yaratıcılık, sosyal ve teknolojik yeniliğin temelidir; dolayısıyla büyüme, rekabet edebilme yetisi açısından ve iş olanakları açısından Avrupa Birliği’nde önemli bir itici güçtür.” (2007)
    Aynı yıl Alman Federal Meclisi’nin “Almanya’da Kültür” konusundaki Enquête Komisyonu sonuç raporunda, Federal Hükümet ve eyaletler için sanat, müzik, dans ve gösteri oyunları gibi kültürel eğitim derslerinin güçlendirilmeleri tavsiyesine vurgu yapılmıştır. Ayrıca başlı başına bağımsız bir öğrenim alanı oluşturulması çağrısı yapan bir muhalefet şerhi konulmuştur. Okul tiyatrosunun, korosunun, orkestrasının, sinemasının ve okul kütüphanesinin desteklenmesine özel olarak değinilmiştir. Peki, bir şey değişti mi? Ders planlarında, tiyatro dersinin yerleştirilmesinde ne değişti? Radikal okul reformu hala beklemede. Bu da Federal Meclis’in 2007 görüşmeleri tutanaklarında sorun olarak ortaya konulmuştur: “Kültürel eğitim, mevcut ders ve ders saati planına basitçe eklenebilecek bir müfredat unsuru değildir. Kültürel eğitim, daha çok okulun temelden reforme edilmesi sorusunu gündeme getirir.”
    Kültür ve eğitim kurumları arasındaki işbirliği kültürel eğitimin ABC’sidir. Ama neden okul dışı kültürel çevremizin temel yapısı bu denli farklılaşmıştır? Örnek vermek gerekirse, Federal Hükümet, kültürel eğitim için sadece üç bakanlık (gençlik, eğitim ve başbakanlık) ayırmış durumda değil, aynı zamanda ne olması gerektiğini özel olarak bildirisinde de konu ediyor: “Kültür kurumların çabası, aynı zamanda, çok yönlü potansiyellerini dışa dönük ifade etmeye de yönelmeli. Bu nedenle, Federal Hükümet, süregelen kültürel arabuluculuk çalışmalarının hedeflerine bağlı olacaktır. Şu ana kadar kamu kültür kurumları tarafından sunulanlardan az yararlanan ya da hiç yararlanmayan insanlara özel bir yer verilmelidir. Kültürel arabuluculuğun kalitesi, düzenli aralıklarla denetleme gruplarında ele alınmalı ve başarım denetiminin bir parçası yapılmalıdır.” (2009)
    Ancak gerçek şudur: Teori ile pratik halen birbirinden ayrıdır, beklentiler ile gerçeklik iki ayrı dünyadır, projelerin şiirselliği ile lojistiğindeki varolanla dış görünüş arasındaki fark gibi. Mareike Elbertzhagen, 2010 yılında Hildesheim Üniversitesi’nde yaptığı diploma tezinde taleplerin gerekçelerini tahlil etmiş ve çoğu aktörün sanat dışı bağlantılara gönderme yaptığını saptamıştır. Söz konusu olan kişilik gelişimi, temel beceriler ve toplumsallıktır; yaratıcılık, kültürlerarası yetkinlik ve toplumsal katılımdır. Ama sanat bunun neresindedir, doğrudan sanata gönderme nerededir? Sanatsal gerekçelendirmeler neden geçerli değildir? Oysa sanatsal beceriler, sanata ve kültüre katılım geçerlidir!
    Bütün bunlar ve çok daha fazlası değerlendiriliyor. Etki araştırması, çağdaş bilimin canavarıdır. Sonrasında bir rol oynaması gerekirken, önde gidiyor. Ancak kültürel eğitimi mümkün kılanlar bunun başarısını hemen öğrenmek istiyorlar. Uzun vadeli deneyim değerleri bizim hızlı yaşayan toplumumuzda daha çok bir lüks. 1980’lerdeki Federal Eğitim Bakanlığı’nın “sanatçı ve öğrenci pilot çalışması”ndan geriye ne kaldı? Sadece kapsamlı bir değerlendirme. Ama eğitim politikasına ilişkin hemen hiç bir dair sonuç kalmadı. Federal Kültür Vakfı’nın 2010’dan sonraki “Ev Oyunu Fonu”ndan başka geriye ne kaldı? Kapsamlı bir envanter kaldı. Ancak eğitim politikasına ilişkin hemen hiç bir sonuç kalmadı. Peki, Mercator Vakfı’nın “Yaratıcı Okullar İçin Kültür Ajanları”dan geriye ne kalacak? Okuldaki kültürel eğitimin ayrıntılı bir reformu mu? Yoksa sadece güzelce değerlendirilmiş, ama sonucu olmayan güzel bir fikir mi?
    Ancak eleştirinin değeri pek bilinmiyor. Federal Kültürel Çocuk ve Gençlik Eğitimi Derneği Başkanı 2011 yılında acil istekleri tanımladığında, ilgililerden neredeyse hiç tepki gelmedi. Uzun vadelilik, dengelilik, geleceğin güvence altına alınması, uyumlu çalışma ve şeffaflık eksikmiş. Bir işe yarıyormuş gibi gözüken değerlendirmeler yoluyla hava üstünlüğü için süren rekabet. Daha az uğraşı isteyen bir sürü tekil inisiyatifi –yerel, bölgesel, ulusal– bir bütün haline getirebilecek ağ yapıları. Modeller şimdilik güvenli biçimde sürdürülebilir, projelerin de bir sonu var; ya sonra?
    Kültürel eğitimin kültür politikasına ihtiyacı var! Çok yönlü, yoğunlaştırılmış, fakat düzenli eylem gerektirir – ve herşeyden önce de kavramsallaştırılmaya. Kültürel eğitimin değeri konusunda hemfikir olunabilse, sürekli sadece başka alanlara aktarılan sonuçları hedeflemese ve sadece bunları değerlendirmekten vazgeçse, bu tutarlı ve ileriye doğru bir adım olur. Bu tıpkı bir zamanlar kurnaz kültür menajerlerinin sanata yatırımın dolaylı getirisi olduğunu ve ekonomik olarak da kârlı olduğunu promosyon değerlendirilmesi ile kanıtlayabileceklerini sanmalarına benziyor. Bir işe yaradı mı? Görünüşe göre hayır; çünkü sanatın ve kültürün dışarıdan zorlamayla belirlenmesi, kamu bütçelerinin kısıtlanmasına karşı duramadı. Bu nedenle daha sağlam gerekçeleri desteklemek gerekiyor. Örneğin, kültürel eğitimin, insanlık hakkı olan (toplumsal) katılımın garanti altına alınmasına katkı olduğuna, toplumsal bir sorumluluk olarak anlaşılması gerektiğine, sadece kültürel eğitim ile tüm vatandaşların vergilerinin haklı gösterilebileceğine –şu sıra toplumun sadece bir bölümü kamu bütçesiyle işletilen sanat kurumlarına düzenli olarak ziyaret ederken üstelik– dikkat çekilmeli. Kültürel eğitim için kültür politikası, Walter Benjamin’in istemine uygun olarak yönlendirilmeli: “Sanatın her zaman en önemli görevlerinden biri, henüz arzı mümkün olmayan bir talep oluşturmaktır.” Kültürel eğitime kültür politikası tarafından yapılan gerçek bir meydan okuma işte budur!