|
|
Die Gaste, SAYI: 38 / Ağustos-Ekim 2015
|
Barış sürecinden ‘kötü sonsuz’a
Ergin YILDIZOĞLU
“HDP neyi başardı” başlıklı yazımda (27/08), “Burada (HDP’nin geldiği noktada) Kürt siyasal hareketi açısından bir değişim, bir sentez ve ‘sıçrama’ (‘aufhebung’) söz konusudur. Bu gerçekleşmediği takdirde, bir ‘kötü sonsuz’, değişmeden devinmeye devam ederek ‘canavarlaşma’ olasılığı gündeme gelecektir.” *
Burada “canavarlaşma” kavramı, aşırı biçimler alarak başlangıçta sahip olduğu temel niteliklerinden, varlık nedeninden uzaklaşarak başka bir şeye dönüşme anlamında kullanılıyordu. Pazartesi günü Dağlıca’da, salı günü Iğdır’da yaşananlar, Hürriyet gazetesine, HDP binalarına ve Kürt işçilerine, dükkânlarına, Doğu’ya giden otobüslere yönelik saldırılar, bir eşiğin aşılarak artık türlü canavarlaşmalara tanık olacağımız bir “kötü sonsuz”a girildiğini gösteriyor.
Ülkeyi bu eşiğin önüne (nasıl, neden olduğunu henüz saptayamadığımız “emperyalist” manipülasyonlar bir yana) esas olarak, “Siyasal İslam”ın, 13 yıldır yöneten partisi AKP’nin keyfi iç politikası, bölge jeopolitiğinin realitesinden uzak dış politikası, tarihsel bir fanteziye ilişkin “restorasyon projesi”, liderliğinin “başkanlık” saplantısı getirdi. AKP liderliğinin, projeleri için kullanmaya çalıştığı kapitalist devletin doğasına, hele onun parlamenter demokratik biçimine hiç uyum sağlayamamış olması da bu eşiğe gelişi ayrıca hızlandırmıştır.
Son genel seçimler, ilk kez, “AKP kalıcı olmayabilir” düşüncesini akla getirdi. AKP liderliğinin “kolektif aklı” bu düşüncenin sonuçlarına katlanamadı. Topluca, bu realiteyi yadsıyarak, “biz başka türlü düşünür, arzularsak başka türlü olur” fantezisine sığındılar. Bu onları “ne olursa olsun, yeter ki...” paniğiyle, amaca ulaşmak için “kaplanının” sırtına binmeyi göze aldırdı. Evet, “kaplan” hızla sizi bir yere götürebilir ama geldiğiniz yer amaçladığınız yer olmayabilir, o yerde “kaplanın” sırtından inemezsiniz! Şimdi bu “kaplan” kötü sonsuzda koşuyor, AKP liderliği “kaplanı” yönetemediğini dehşetle görüyor...
Eşik ve ötesi
Dağlıca’da ve Iğdır’da çok can yandı ama çok önemli bir şey daha oldu. Irak savaşında Amerikan ordusunu bezdiren, son tahlilde üslere çekilmesine yol açan “El Yapımı-Tuzak Bomba” (EYTP) teknolojisi Türkiye’de ölümcül bir etkinlikle kullanılmaya başlandı. Birincisi, EYTP engellenmesi hemen hemen olanaksız çok etkili bir savaş aleti olduğunu Irak’ta kanıtlamıştır. İkincisi, bu aletin gündeme getirdiği belirsizlik, korku, karşı tarafta maksadını çok aşan tepkiler doğurur. Kısacası, bu eşiğin ötesinde çok kanlı bir yol başlıyor.
Bu eşiğin ötesinde, siyasal İslamın şoven milliyetçilikle kesiştiği noktada Maraş-Sivas güruhu yeniden harekete geçti. PKK’nin askeri taktikleri ile siyasal İslamın iktidarını koruma taktikleri birbirini beslemeye başladı. Bu diyalektik, eşiğin ötesindeki yolun, Batı-Doğu ayrımı yapmadan, kentleri de kapsayacak bir “iç savaşa” doğru gittiğini gösteriyor. İyimser olmak, bu yoldan geri dönülebileceğini düşünmek istiyorum ama, aklım bu iyimserliğe geçit vermiyor. Hangi olasılığın yoluna girsem karşıma hemen bir duvar çıkıyor. Duvarın üzerinde de AKP yazıyor! Örneğin, AKP genel seçimlerde istediği çoğunluğu alsa, artık çoktan kirlenmiş bir sayı olan 400’e ulaşsa; bunu ülkenin geri kalanına kabul ettirebilecek mi? Bugün yaptığından farklı ne yapacak da ülkeyi bu yoldan geri çekecek?
AKP seçimlerde, yine istediği çoğunluğu elde edemezse ne olacak? Hürriyet binasını basan güruhun başındaki AKP vekilinin “sonuçlar ne olursa olsun seni başkan yapacağız” çılgınlığı mı başlayacak? Eşiğin ötesindeki yolda daha hızlı koşuyor olmayacak mıyız? Ya seçimler yapılamazsa? Bu durum böyle devam edebilir mi?
Bu soruların hiçbirinin iyimser bir cevabı yok. Bana bir “Nash Dengesi” anıyla karşı karşıyaymışız gibi geliyor. Yine de bu sorulara dikkatle bakınca, bence, esas kritik, belirleyici iradeye sahip olan, PKK değil (onun savaşı kazanması gerekmiyor), Kürt hareketini barışçı bir yöne dönmeye ikna edecek adımları atmakla sorumlu olan, hükümet; siyasi, hatta ekonomik anlamda iktidardakilerdir. Bu noktada da en büyük sorun olarak da karşımıza yine, AKP ve siyasal İslam çıkıyor!
* Ergin Yıldızoğlu’nun gönderme yaptığı yazısında şöyle diyor:
“Burada sorun PKK’nin yok olması değil, Kürt siyasi hareketinin dönüşerek gelişmesidir. Benzer bir duruma örnek olarak, İrlanda tarihine, IRA ve Sinn Fein ilişkisine bakılabilir. HDP bu başarının diyalektiğinin, ‘aufhebung’ anının bugüne kadar ki en önemli ifadesidir. HDP, Kürt siyasi hareketinin hak ve özgürlükler taleplerine, genel hak ve özgürlük talepleri içinde bir yer buldu, daha doğrusu bu yeri açtı. Bunu başarınca, ‘birlikte yaşamak istiyoruz’ iddiası o güne kadar olmayan bir inandırıcılık kazandı.
Ne ki bu başarı, HDP’yi, burjuva-kapitalist öze sahip bir ulusal hareketin temsilcisi olmaktan daha öteye itmeye başladı. Ülkede hak ve özgürlük taleplerinin önündeki en büyük engel bugün için, neoliberalizm, siyasal İslamın projesi, AKP liderliği oldu- ğu için, Kürt siyasi hareketi, genel haklar ve özgürlükler mücadelesi içinde sol-sosyalist hareketle birçok noktada örtüşmeye, siyasal İslamın, AKP’nin projeleriyle giderek daha fazla çelişmeye başladı.
Kürt siyasi hareketi açısından burada bir sorun varsa, bu sorun HDP’den, Demirtaş’tan değil, PKK’nin aşılmasını (mekanik inkârını değil) zorunlu kılan evrime, PKK liderliğinin uyum sağlamakta zorlanmasından kaynaklanıyor.” (Cumhuriyet, 27 Ağustos 2015)
|
|
|
|