İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 38 / Ağustos-Ekim 2015

Türkiye Kökenli Yaşlı Göçmenlerin
Bakım ve Sağlık Sorunları



Dr. Nilüfer KESKİN





    Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin deneyimleri birçok makalede yer almıştır. Onların olum-lu ya da olumsuz toplumsallaşmaları medyanın manşetlerini doldurmuştur. Bilindiği gibi, Almanya çokkultürlü bir toplumdur. Göç Yasası da bunun bir göstergesidir. Başlangıçtaki “istek ve teşvik” (Federal Göç ve Mülteciler Kurumu) kararlı bir boyut almıştır. Bu, aynı zamanda, çoğulculuk ve kültürlerarası gelişimi gösterir ve geçmişteki entegrasyon politikasının başarısız olduğunu tanıtlar. Siyasi tartışmalarda da buna –geçmişe göre– çok daha büyük ilgi gösterilmektedir.
    Artık göç olmaksızın bir Almanya düşünülemez. Almanya, bu değişikliklerle, “göç” ve “entegrasyon” açısından önemli bir paradigma değişimi yaşadı. Almanya’nın göç tarihinde ilk kez entegrasyona ilişkin yasal bir çerçeve formüle edildi.
    “Misafir işçi çağrıldı, insanlar geldi” (Max Fischer) sözü Almanya’da yaşayan birçok göçmeni olumsuz etkilemiştir. Birinci kuşak, diğer şeylerin yanında bunun da acısını çekti. Misafir işçiler, 50’lerde işgücü sıkıntısı çeken Almanya’ya geldiler. İşgücü göçünün sadece belirli bir zaman dilimini kapsaması öngörülmüştü. Yıllar sonra, bunların geri dönüşleri yalın bir yanılsama olarak zihinlerde kalmıştır. Böylece göçmenlerin kendi kültürel değerlerini ve alışkanlıklarını göç ettikleri ülkeye beraberinde getirmeleri de, artık burada yaşlanacakları düşüncesini yarattı.
    Göçün oluşumu ile birinci ve ikinci kuşak göçmenler arasındaki ilişki üzerine, özellikle de ikinci kuşağın her iki kültürdeki duyguları ve deneyimleri konusunda pekçok açıklayıcı yaklaşıma sahibiz (Keskin, 2010). Ama birinci kuşak nerede kaldı?
    Nüfus değişimi araştırmaları, Almanya’da yaşlı göçmen nüfusun büyüdüğünü göstermektedir (GeroState, 2009). “... 1,8 milyon göç kökenli insanın yaşları 60’ın üzerinde. Büyük olasılıkla bunların yarısı müslüman; bunların büyük çoğunluğu da Türkiye kökenli.” (Online; Karahan Engin, 2009) Burada sorulması gereken soru şu: Birinci kuşağın sosyo-ekonomik durumu nedir? Almanya’daki yaşlı bakım sistemi ilk kuşak için hazırlıklı mı? İlerleyen yaşlarda uygun bakım hizmetlerinden yararlanabilecekler mi? Böylece Almanya’da yaşlılar yardımı açısından Türkiyeli yaşlı göçmenler büyük önem kazanıyor. Ama sağlık bakımı açısından Türkiyeli göçmenlere ilişkin pek fazla ampirik ve güvenilir tanılar henüz bulunmamaktadır (Ulusoy, N, Gräßel, E., 2010).
    Türkiye kökenli toplum, mevcut aile yapısı içinde babalarına, annelerine ya da büyük anne ve babalarına bakabilirler. Ancak fiziksel ve zihinsel olarak bunu yapabilecek durumdalar mı? Türkiye kökenli ailelerin mevcut durumu bir dönüşüm sürecinde olunduğunu, çoğulcu aile yapısının değiştiğini göstermektedir.
    Türkiye kökenli yaşlı göçmenlerin sağlık durumları, bilgi eksikliği nedeniyle göç kökenli olmayan kendi yaşıtlarından daha kötü.
    Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization/WHO) 1848 yılında “sağlık” kavramını şöyle tanımlamıştır: “Sağlık, tamamen fiziksel, zihinsel ve toplumsal mutluluktur, hastalığın ya da sakatlığın olmaması demektir.” (bkz. Viele Welten des Alterns, 2012, s. 162).
    Türkiye kökenli göçmenlere ilişkin söylemlerde sağlık durumu, genellikle tıbbi tanılama üzerine yoğunlaşmaktadır. Diğer hastalıklardan (örneğin, psikosomatik hastalıklar, zihinsel dayanıklılık vb.) çok fazla söz edilmemektedir. Bu durum, Türkiye kökenli göçmenlere ilişkin çok az bilgi vermektedir. Dar anlamda kullanılan sağlık kavramı da, göçmen sağlığına ilişkin ortak bir model içermemektedir. Sonuçta, sağlık hizmetleri göçmenler tarafından çok az talep edilmektedir.
    Pekçok Türkiye kökenli yaşlılar açısından depresyon ya da yaşlılık depresyonu geçirimli ve açıklayıcı bir sözcük değildir. Bu hastalık günümüzde bir grip enfeksiyonu gibi giderek yayılmaktadır. İlkesel olarak depresyon büyük bir toplumsal konudur (Sahyazıcı, Viele Welten des Alterns, s. 180). Bugün Almanya’da depresif rahatsızlıklar yaklaşık %20 düzeyindedir. Bu demektir ki, nüfusun yaklaşık beşte biri bu rahatsızlığa sahiptir (Sahyazıcı, Viele Welten des Alterns, s. 180).
    Bunun belirtileri şöyledir: Yaşama isteğinin azalması, yorgunluk, toplumsal ilişkilerden uzak durma, uyku bozukluğu vs. (agy, s. 181). Türkiye kökenli yaşlı göçmenlerde bu belirtiler hemen hemen aynıdır. Pekçok Türkiye kökenli aile üyeleri bu rahatsızlığı taşımak zorundadırlar, buna katlanmaktadırlar. Yaşlılar bu rahatsızlığı çocuklarını da katmaktadırlar. Çocuklarından, örneğin oğullarından, taleplerde bulunmaktadırlar.
    Türkiye kökenli göçmenlerin sağlık bozukluğu, çoğunluk toplumuyla karşılaştırıldığında zaten çeşitli engellerle karşılaşmaktadır. Bakım hizmetleri, bu hedef kitleye ulaşmak istiyorlarsa, kültürel duyarlılığı dikkate alan bir bakış açısına sahip olmalı ve kültürlerarası bir eylem planına sahip olmalıdır.
    Engeller şöyle saptanmıştır:
    – Dil engeli: Türkiye kökenli göçmenlerde dilsel yetersizliklerden dolayı arz ve talep yapısında ortaya çıkan farklı önyargılar.
    Öneri
: Anadilde öneriler, Türkçe broşürler.
    – Bilgi eksikliği: Dil yetersizliğinden dolayı çoğu zaman bilgiler Türkiye kökenli göçmenlere ulaşamıyor. Böylece, bakım ve sağlık hizmetlerinin genişliği ve çeşitli alanları bilinemediğinden talep edilmemektedir. Talep edildiği takdirde, örneğin bakım parası alındığı durumda, Türkiye kökenli yaşlı öçmenler oturma izninin bundan olumsuz etkileneceğini düşünerek korkmaktadırlar (Göç ve Mülteciler Kurumu 2012).
    Öneri
: Örneğin Alevi dernekleri ya da camii gibi göçmen kuruluşlarında “Yaşlılık ve Sağlık” konulu bilgi toplanıtları düzenlenmeli. Birçok aydınlatıcı çalışmalarla bu hedef kitleye daha kolay ulaşılabilir.
    – Kültürel Engeller: Türkiye kökenli göçmenlerde kültürel normlar ve değerler önemli bir yere sahiptir. Kendi ülkelerindeki toplumsal deneyimlerden elde ettikleri alışkanlıklarla, hastalığı ya da rahatsızlığı çok dramatik biçimde anlatırlar ya da farklı biçimde ifade ederler. Örneğin, idrarını tutamama utanç verici olduğu için çok nadir olarak dile getirilir (Göç ve Mülteci Kurumu 2012). bunun sonucu olarak da hatalı tanı konulabilir. Türkiye kökenli göçmenlerde zihinsel ve fiziksel rahatsızlıklar net olarak ayırtedilemiyor (agy).
    Öneri
: Bu durumda özellikle aile bireylerinin aydınlatılması gerekiyor. Bunlara pek çok yerden bilgi aktarılması gereklidir. Burada bakıma ihtiyaç duyan insanlarla ilgili personele kültürel danışmanlık yapılması ve kültürlerarası açıklık önerilir.
    – Ailesel Engeller: Türkiye kökenli göçmenlerde aile dayanışması çok belirgin olsa da, geleneksel olarak yapılan şey, bakıma ihtiyacı olan bir aile üyesinin bakımının aile içinde sağlanmasıdır. Ama bu büyük bir çelişki içermektedir. Pekçok Türkiye kökenli aile açısından mekansal yaşam koşulları, bazı aile üyelerinin belirli hastalıkları olması evde bakım için yeterli olanak sağlamamaktadır. Bunu yapamadıklarında da toplumsal çevrelerinde olumsuz olarak değerlendirilmekte, hatta “ahlaksız” olarak damgalanabilmektedir. Ayrıca, genç ve yaşlı kuşak arasındaki çatışma da, gelecekte aile içi bakımın daha da azalmasına yol açabilir.
    Öneri
: Hem aileyle hem de bakıma ihtiyacı olanlarla eğitim ve bilgilendirme çalışması yapılmalıdır. Hangi kaynakların, hangi hizmetlerin ve hangi olanakların olduğunun bilinmesi Türkiye kökenli yaşlıların bakımını kolaylaştırabilir. Ayrıca Almanya’daki Türk bakımevleriyle konuşulması ve görüşülmesi yanlış anlamaları ve korkuları belli ölçülerde yıkabilir.