İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 38 / Ağustos-Ekim 2015

Almanya’nın
Gündemi







    Yaz tatili dönemine girilmeden önce Almanya’nın birinci gündem maddesi Yunanistan’dı. Aylarca Yunanistan’la yatıp, Yunanistan’la kalkan Alman siyasetçileri ve kamuoyu, Syriza’nın ve lideri Çipras’ın “hizaya getirilmesi”yle birlikte rahat bir soluk aldı. Artık huzur içinde yaz tatillerini yapabilirlerdi. Belli ölçüde öyle de oldu.
    Artık Yunanistan’ın konuşulmaz olduğu, ünlü “Grexit”in sözünün bile geçmediği bir yaz tatilinin sonlarında bir kez daha Yunanistan Almanya’nın gündemine girdi. Ancak bu kez doğrudan Yunanlılar ve Yunanistan değil, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen ve çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu sığınmacılar üzerinden gündeme geldi.
    Önce Bodrum’dan Yunanistan’ın Kos adasına geçen binlerce Suriyeli sığınmacının görüntüleri medyaya yansıdı. Ardından yine binlerce Suriyeli sığınmacının Yunanistan-Makedonya sınırındaki yığılmaları, kaçışları, koşuşları ve Sırbistan’a gidecek bir trene binmeye çalışmalarının görüntüleri konuşulmaya başlandı. Birkaç gün sonra sığınmacılar Macaristan’ın kapısına dayandılar. Sırada Avusturya vardı. Ama sığınmacıların hedefi Almanya’ydı.
    Ve son sahneye gelindiğinde sığınmacılar Münih tren istasyonunda görüldüler.
    Çoğunlukla Suriyeli olan on binlerce (medya rivayetlerine göre, ilk dalgada 120 bin, nihai olarak 800 bin olan) sığınmacının uzun yolculuğu ve hedeflerinin Almanya oluşu Alman kamuoyunda bir kez daha “cüzdanları” etkileyen, ama aynı zamanda “yabancılar” sorununu büyüten bir olay olarak görülmeye başlandı.
    Alman siyasetçilerinin müdahalesi ile hem cüzdanlar, hem de vicdanlar rahatlatılmaya çalışıldı.
    Deutsche Welle’nin baş editörü Alexander Kudascheff, sığınmacıların hedef ülkesinin Almanya olmasını şöyle yorumluyordu: "Dünyanın darda kalanları Almanya’ya akın ediyor. Bundan güzel kompliman olamaz. Almanlar da kendilerine bağlanan umutları boş çıkarmıyor. Almanya göç ülkesidir. Ortadoğu, Asya, Afrika ve Balkanlardan gelen insanların umut kapısıdır. Almanya savaş, işkence, zulüm, takibat, baskı, fakirlik ve çaresizlikten kaçan insanların yaşamak istedikleri yerdir. Hayati tehlike altında yola koyulan yüz binler insan kaçakçılarının, suç şebekelerinin insafına terk ediliyor. Halkın büyük çoğunluğunun mülteciye empati gösterdiği, ilgilendiği, yardımseverlik ve iyi kalplilik örneği verdiği bir ülkeye geliyorlar."
    Bütün bu güzel ve duygusal sözlerden birlikte AB ülkelerinin sığınmacıları kendi aralarında nasıl paylaşacaklarına ilişkin konuşmalar ve görüşmeler başladı. Alman kamuoyunu teselli eden bu görüşmeler, neredeyse “Grexit” kadar önemsendi. Kimi AB ülkelerinin sığınmacıları almama eğilimi göstermeleri karşısında “AB’nin dağılabileceği” söylenilmeye bile başlandı.
    Bu arada Suriye pasaportunun “karaborsaya düştüğü” haberleri de medyada yer aldı. Bu haberlere göre, AB ülkelerinin Suriyeli sığınmacılara öncelik tanıması, sahte Suriye pasaportlarının büyük ilgi görmesine yol açıyor. Bunun diğer bir nedeni de, Suriye'deki iç savaştan kaçtığını belgeleyen kişilerin Almanya'da yaptığı sığınma başvurusu kabul ediliyor olması.
    Ama ilk büyük sığınmacı kafilesi Münih tren istasyonuna geldiği andan itibaren, gelenlere verilmek üzere hazırlanmış yiyecekler, giyecekler vb. eşyaların görüntüleri arasında “sığınmacı akını” sessizce ikinci plana düşmeye başladı.
    Yaz tatilinde Almanya’nın gündeminin diğer bir konusu ise borsalarda baş gösteren “kriz havası” oldu. Özellikle orta sınıfın ile orta sınıf emeklilerinin para yatırdığı ve elde ettikleri ek gelirle yaşamlarını sürdürdükleri Almanya’da Frankfurt Borsası’ndaki büyük dalgalanma ister istemez büyük bir ilgi gördü.
    2015 yılına 10.000 sınırında başlayan (9.764) Frankfurt Borsası (DAX), Şubat ayında 10.000 sınırını geçti ve ardından Mart ayında tarihi rekor kırarak 12.167 puanın üstüne çıktı. Nisan ayında yeni bir rekorla DAX 12.231 seviyesine ulaştı. Böylece Frankfurt Borsası üç ay içinde yaklaşık %25 değer kazandı.
    Ağustos ayında yavaş yavaş 10 binlere doğru gelişen DAX’ın 24 Ağustos’ta 9.648’e gerilemesiyle birlikte (%4,7) ortalıkta bir panik havası esmeye başladı. “DAX adeta havalanırken sebebini kimse sormamıştı. Hisse senetleri düşmeye başladığında ise herkes asabileşiyor ve düşüşün nedenini ve ne zaman duracağını bilmek istiyor.” diyor bir yorumcu.
    Aynı yorumcu, “Henüz kıyamet kopmadı. Şimdilik sadece ‘piyasalar’ şiddetli sarsıntı geçiriyor. Küresel değerli kağıtlar ticaretinde dakika başına milyarlarca dolar yakılıyor ama borsa endekslerinin son aylardaki dikey çıkışına bakarsak, tanık olduğumuz çöküşün sürpriz olduğu söylenemez.
    Öncelikle Çin’den gelen olumsuz haberler aşırı derecede ısınmış olan finans piyasalarını oldukça zorluyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi zaaf geçirdiğinde yatırımcının tedirginliğe kapılması normal karşılanmalı. Ama tek neden, Çin’deki yavaşlama değil. Diğer genç sanayi ülkelerinin durumu da endişeye yol açıyor. Örneğin Rusya’nın Batı yaptırımları ve kendi sorumluluğundaki problemler yüzünden durgunluğa sürüklenmesi ve Rusya gibi hammadde ihracatına bağımlı olan Brezilya’nın emtia fiyatları düştüğü için kendini resesyonda bulması gibi.”
    Bir yandan sığınmacılar, diğer yandan Frankfurt Borsası’ndaki kayıplar Alman kamuoyunun dikkatle izlediği olaylar olarak gelişirken, Alman ordusundaki G36 piyade tüfeklerine ilişkin “skandal” da az da olsa kendisine yer buldu.
    Ve bir yaz dönemi de böyle geçti.