|
|
Die Gaste, SAYI: 40 / Ocak-Mart 2016
|
Almanya Türk Toplumu’nun Diyalektiği
Nihat ERCAN
Hamburg’da 1985 yılında kurulan Türkiye Göçmenler Birliği (TGB), Türkiye kökenli işgücünün kalıcılaşma sürecine girmiş olması nedeniyle tasarımlanmış yeni biçim/yapı bir örgütlenme modeli olarak ortaya çıkmıştır. Daha önce kurulmuş olan dernekler geldikleri ülkeye dönük çalışmalar yapan,
Türkiye’deki yapıların uzantıları olarak, onlara bağımlı örgütlenmelerdi. Kendileri Almanya’da düşünceleri erekleri Türkiye’de olan bu dernekler bulundukları toplum içinde etkin olamamaları bir yana kendi kendilerini yalıtlamanın ve hatta dışlamanın araçları olmuşlardır. 12 Eylül faşist darbeye değin kültürel/sosyal temelli olan örgütlenme yapıları, darbeden kaçan politik elitlerin etkisiyle ideolojik/politik örgütlere evrildiler ve Türkiye’deki öncülleri gibi eriyerek yok olma sürecine girdiler. Ancak Avrupa’daki Türkiye kökenli köylü/emekçi toplulukların düzeninin de bozulmasında etkin olarak, onların içinde yaşadıkları toplumla kaynaşmasını biraz daha zorlaştırdılar. İşsizliğin artması, yabancıların çoğalmasına bağlanarak Almanya’da “Yabancı Düşmanlığı”nın artmasına, var olan ırkçılığın yükselmesine neden olurken, yabancı kökenlilerin yaşam koşulları daha da zorlaşarak “ toplumsal uyum ve ırkçılık” temel bir sorun olarak gündeme oturdu.
Hamburg’da kurulan on yıllık başarılı çalışmalarla Almanya genelinde etkin olan Türkiye Göçmenler Birliği – TGB, adından da anlaşılacağı gibi çelişkili bir kuramsal temelde, doğru ve etkin işlevler gösterdi. Alman toplumuyla uyumlu bir konuma gelmek amacıyla varlık gösteren örgütün adının ilk kavramı “Türkiye” ile ikinci kavramı “Göçmenler” çelişiyordu. Doğrusu “Türk” olması gerekirken, dilin kuralı zorlanarak, anlam karmaşasına yol açacak asıl zorlama ideolojikti. Kurucu bazı örgütlerinin dayatmaları, geniş kesimlerin birlik olabilmesi gerekçesiyle kendi içinde anlam kargaşası barındıran çelişkileriyle bu ad kabul edildi. Almanların göçmenlik olgusunu reddetmelerine karşı tepkisel olarak “Göçmen” kavramına özellikle yer verildi. Üçüncü kavram “Birlik” asıl yükü taşıyan, amacı gösteren gizemli simge oldu: Birlik, toplumsal etkin güç olmanın olmazsa olmazıydı. Geniş kesimler örgütün adındaki “Türkiye” kavramlarının dilbilim yönünden yanlış kullanıldığına bakmaksızın bu adı doğru olarak kabul etti, benimsedi. Ancak Almanlar kavramın Almancası “Türkische Einwanderer” kısmından, Türkler de “Göçmenler” kavramından hoşnut olmadılar. Almanlar ekonomik/ politik nedenlerle, Türkler sosyal/psikolojik nedenlerle bu kavramı kabullenmekte sorun yaşıyorlardı. Görüldüğü gibi Almanca çevirisi “Bündnis Türkischer Einwanderer” olarak doğru çevrildi, ama kısaltması TGB olarak Türkçe sözcüklerin ilk harflerinden oluştu. Örgüt, Almanya kamu oyunda da TGB olarak benimsendi, bilindi. Alman Sendikalar Birliği adının kısaltması DGB gibi Türklerin sendikal birliği çağrışımları yaparak algılanıyordu. Kuruluş çalışmalarının DGB binasında yapılmasının yansıması olmuştur belki de. TGB nedir denilince, tam adının söylenmesi bilmeceye döndü. Telefona çıkan çalışanlar da Almanca konuşmalara TGB olarak çıkıyorlardı. Örgütün Türkçe ve Almanca adı dönemin konuyla ilgili düşünce yapısının çelişkileriyle örtüşüyordu.
Örgütün ilkeleri: Çoğulcu demokratik, partiler üstü, Türkiye kökenli kişi ve kuruluşlar için açık, ırkçılık ve şiddet kullanan kişi ve kuruluşlara kapalıdır.
Hedefler/Amaçlar:
– Baş hedef yabancı ve Türk düşmanlığına karşı savaşım,
Temel hedefler:
– Almanya’da tüm yaşam alanlarında eşitlik uğraşı vermek,
– Türk kimliğinin yok olmaması için Türkçe ve Türk kültürünün çocuklara öğretilmesini sağlamak,
– Türkiye’ye yöneltilen haksız eleştirilere karşı koymak.
Örgütlenme yapısı: Tüzel kişiler ve özel kişiler üye olabilirler. Dernekler ve kuruluşlar tüzel kişiler olarak üye olurlar, özel kişiler de kişisel üye olarak belli oranlarda temsil edilirler. Bu model “Federasyon/dernek” bileşkesini oluşturarak örgütsel sürekliliğin sağlam kalmasında önemli işlev görmesi öngörülerek geliştirilmiş ve başarıyla uygulanmıştır. Bu arada küçük ama önemli bir ayrıntı da örgütün tüm gelirleri ve giderlerinin ban-ka hesabında gerçekleştirilmesi, özellikle ödemelerin iki imzalı banka havalesi biçiminde yapılması otuz yıl sonra da önemini koruyor.
Bu temelde Almanya’nın bazı kentlerinde oluşturulan az sayıdaki örgütler bir araya gelerek daha etkin çalışmalar yapmak için üst çatı örgütü kurma girişimlerini başlattılar. Türk toplumu artık kalıcılaşıyordu, yaşanılan ülke içinde geleceğini gören insanlar, buraya yönelik çalışmalar yapabilmek için en geniş kesimlerin birlikte hareket edebilecekleri örgütlenmeye başlaması gerekiyordu. Kurulan birlikler yararlı ve başarılı işler yapıyorlar, Türk insanına yeni görüş ufukları açıyorlardı. Sorunlar doğru saptanıyor, doğru yorumlanıyor, gerçekçi çözüm yöntemleri belirleniyordu. Sorunlar çok yönlü ancak politikti, öyleyse çözümleri de çok yönlü ama politik/hukuksal alanda aranmalıydı. Politik etkin olabilmenin yolu da, en geniş kesimlerin katılacakları örgütlerin bir araya gelerek üst çatıyı oluşturarak ortak güçlü sesin çıkarılmasından geçiyordu. Türk insanının sorunları çoktu ve çözümleri, kendisinin katılmadığı süreçlerde, kendisine karşın önlemlerle Gerçekleştirilmeye girişiliyor ve başarısız oluyordu. Kolayı çok denenmiş ancak başarısız olmuştu. Bu toplum var olacaksa zoru başarmalıydı, nesnelikten kurtularak özne olmalıydı.Özne olabilmek içinse öncelikle bu ülkenin eşit haklara ve sorumluluklara sahip yurttaşı olunmalıydı. Bu nedenle “Çifte Vatandaşlık” bayrağı açıldı.
Tüm bu örgütlenmeleri ve hedefleri gerçekleştirecek birikim ve insan öğesi vardı. Sorun bunları değerlendirecek kararlılığın ve özverinin ortaya konulmasındaydı. Bu da kapsayıcı bir örgütlenme, işlevsel bir üst örgüt kurularak yapılacaktı. İşte “Almanya Türk Toplumu” adlı konfederasyon yapılı örgüt böylece doğdu. Ad olarak Almanya’da yaygın işlek olan “Gemeinde” sözcüğüyle , toplumda benimsenmiş kavram seçildi. “Toplum” kavramının asıl karşılığı “Gesellschaft” sözcüğüydü. Türkçesinde ise topluluk anlamına gelen dinsel çağrışım yapan "Cemaat” değil daha kapsayıcı, Türk toplumunun kulağına hoş gelen çağdaş bir kavran seçildi: Toplum. Almanya Türk Toplumu ad olarak en etkin kavram özelliğine sahipti ve yarışta bir sıfır öndeydi. Bunu yirmi yıllık tarihin de kanıtlanmıştır. Kısaltması Almancasının ilk harflerinden TGD (Türkische Gemeinde in Deutschland) yapılarak örgütün gövdesiyle başı (düşüncesi) ilk kez doğru olarak bütünlenmiştir.
Bu yıl 20. Kuruluş yılını kutlayan TGD yukarıda belirtilen amaçları doğrultusunda öncelik sıralaması yapılarak çalışmalarını sürdürdü. Politik alanda etkin olması örgütlenmesini de geliştirdi. Veliler, öğretmenler, öğrenciler ve kimi diğer meslek örgütlerinin birlikler kurarak TGD çatısı altında buluşmalarını sağladıktan sonra örgütlenme çıtasını daha da yükselterek önce Türkiye kökenli diğer kuruluşlarla ilişkiye girerek, konular temelinde ortak çalışmalar ve giderek tek çatı altında birleşmek üzere ortak platformlar oluşturma girişimleri oldu. Ortak çalışmalarda ciddi ilerlemeler olmakla birlikte, tek bir üst birlikte birleşme hedefi koşulların oluşmaması nedeniyle gerçekleşemedi ancak bu hedef gündemini hep koruyacak, daha bilinçli kuşaklar bu görevi yerine getireceklerdir.
TGD’nin diğer bir örgütlü çalışma alanı da Almanya’daki diğer ülkelerden gelen yabancıların ve göçmenlerin örgütleriyle ortak etkinliklerde bulunmak, özellikle de bir türlü yeterli çözümlemeler getirilemeyen sığınmacılar sorumlarıyla uğraşmak, onların insanca yaşamalarının koşullarının sağlanmasına katkı vermek, onlarla çok yönlü dayanışmada bulunmak olmuştur, oluyor ve olacaktır. Güncel olarak özellikle Ortadoğu ve Suriye’den gelen insanlarla yakından ilgilenmek, onların sorunlarını kültürel yakınlık ve öz deneyimleriyle daha iyi anlayabilme olanağı nedeniyle Alman makamlarına aktarmak, birlikte çalışmalar yapmak görevleri öne çıkmaktadır. Bu alanda gösterilecek çabalar TGD’nin uyum/katılım/ırkçılık konularındaki doğru saptanmış amaçlarının yaşama geçirilmesi ve böylece Almanya’da daha da yetkinleşmesine ve etkinleşmesine ortam hazırlayacak, iklim oluşturacaktır.
Bu iddialı çıkışın önemli mali kaynaklarının da olması gerekirdi. Türk devletinden beklenemezdi, Alman Devleti’nin kaynaklarından yararlanmak, vergisini bu ülkeye veren insanların en temel haklarıydı. Federal Bütçe’den kaynak ayrılması girişimleri başarısız oldu. Projeler üreterek dolaylı kaynak sağlama olanağı öngörülüyordu. Ancak bu mayınlı bir tarla gibiydi! Bunun içinse önkoşul, katılım payının özkaynaklardan karşılanmasıydı. Federal bakanlıkların üst düzey yetkilileriyle gerçekleştirilen bir toplantıda gündeme gelen somut projede katılım payının 6 basamaklı bir rakamla seslendirilmesi ve “TGD gibi büyük bir örgütün bunu karşılayabilme olanağının “ önkabul olması karşısında, Sayman’ın, kuruluş kurultayından kalan 10 bin Marklık borcun Y. K. üyelerinin kişisel özverileriyle karşılandığı özgüveni ve birçok Türk işinsanına parasal katkı çağrısı yapılmış olduğunun umutlu beklentisiyle “olabilir, bu sağlanabilir” demesi, Y. K. üyelerinin toplantıyı “eşit” koşullarda sürdürmelerine destek çıktığı anlatılır …
Almanya’da yaşayan insanlarımızın sorunları çok yönlü ve büyük; kolayı herkes başarır, önemli olan zoru başarmaktır. Çocukluk hastalıklarını az hasarla atlatarak gençlik dönemine evrimleşen TGD, bu dönemin de içsel ve dışsal; kişisel, kurumsal ve toplumsal sorunlara olumlu çözümler getirecek istenci ve kararlılığı gösterecek birikime sahip kurumun adıdır. 20 yıllık tarih geleceğin güvencesidir. Nice yirmi yıllara TGD!
|
|
|
|