İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 41 / Nisan-Haziran 2016

Lèse-majesté
(Majestätsbeleidigung)
Krizi





Böhmermann
    Herşey "güllük gülüstanlık" görünüyordu.
    Şansölye Merkel, altı ayda altı sefer Türkiye'ye ziyaret yapıyor, Recep Tayyip Erdoğan'ın Sarayı'nda ağırlanıyor, altın varakla süslü, alabildiğine büyük "muhteşem padişah koltukları"na oturtuluyor ve Recep Tayyip Erdoğan'ın "padişahvari" azamite karşısında alabildiğine küçültülüyordu.
    Bir yerden sonra "yeni-osmanlı padişahı"nın "azameti"nin sergilendiği bu ziyaretler Alman kamuoyunda tepkiyle karşılanmaya başlandı.
    "Suriyeli sığınmacılar"ın binleri, on binleri, yüzbinleri aşarak milyonlara ulaştığı günlerde bu kamuoyu tepkisi belli bir düzeyin üzerine çıkmadı. Ama alttan alta kaynamalar, fokurdamalar başlamıştı bir kere ve arkası gelecek gibi görünüyordu.
    İşte tam bu sırada, AB temsilcileri "Suriyeli sığınmacılar" konusunda yapmaya çalıştığı anlaşma birden "vize görüşmeleri"ne dönüştü. Bu da bir "güç gösterisi" halini aldı.
    İlk "güç gösterisi", anlaşmanın tam bir "at pazarlığı"na dönüştüğü bir aşamada geldi.
    Recep Tayyip Erdoğan Almanya'da yayınlanan bir televizyon programında kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle "Lèse-majesté" (Majestelerine Hakaret) yasalarının uygulanmasını talep etti.
    Bu yasa, M.Ö. 100. yıllarda Eski Roma'da çıkartılmış olan bu yasası, günümüzde Taylan, Fas vb. monarşik ülkelerde yürürlükte olmasına karşın, Almanya'da 1923 yılında Alman İmparatorluğu'nun sona ermesiyle birlikte kalkmışsa da, 1949 sonrasında kurulan Federal Almanya'nın Ceza Yasası'nın 90. maddesinde (StGB § 90) "Federal Başkanını Aşağılamak" olarak varlığını sürdürmüştür.
    Ayrıca (ki Recep Erdoğan'ın Böhmermann'a karşı açtığı dava buna dayanmaktadır) Federal Ceza Yasası'nın 103-104. maddesi "Yabancı devletlerin kurumlarına ve temsilcilerinin hakaret"i suç olarak kabul etmektedir. Ancak bu yasa maddeleri neredeyse 50 yıldır uygulanmamaktadır. Bu nedenle de Almanların bile unuttuğu yasalardan sayılır.
    Recep Tayyip Erdoğan'ın "güç gösterisi"yle birlikte (Böhmermann olayı) "unutulmuş yasa" anımsandı. Ve beklenilebileceği gibi, ortalık karıştı.
    Kendi ülkesinde "sultan", "diktatör" olarak ilan edilen Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da unutulmuş bir yasaya dayanarak yaptığı girişim basit bir "satire" (hiciv, yergi, taşlama) konusu olmaktan hızla çıktı. İlk aşama-da "düşünce ve ifade özgürlüğü" olarak tepkiyle karşılandı.
    İlk aşamada Merkel, Recep Tayyip Erdoğan'la "arayı bozmamak" için Böhmermann'ın yargılanmasına izin verdiyse de, "Suriyeli sığınmacılar" görüşmelerinde ortaya çıkan "fazla, daha fazla para" talepleri karşısında ("Kayserili Pazarlığı/At Pazarlığı"), "güç gösterisi"ni bir dur demenin zamanı geldiği kanısına vardılar.
    Bunun sonucu ise, "1915-16 yıllarında Ermeni ve diğer Hıristiyan azınlıkların soykırımını anma ve hatırlama" karar tasarısının devreye sokulması oldu.
    Böylece de Almanya-Türkiye ilişkilerindeki "güç gösterisi" boyut değiştirdi. Basit bir "hiciv" olayıyla başlayan gerilim, giderek krize yöneldi.
    Ve krize beş kala, Recep  Tayyip Erdoğan cephesinden yeni bir "hamle" geldi.
    önce Adalet Bakanı Bekir Bozdağ konuştu:
    "Bunlar" (Alman meclisindeki Türkiye kökenli milletvekilleri) "sütü, kanı bozuklar"!
    Ardından Recep Tayyip Erdoğan sahneye çıktı:
        "Oradan çıkıyor bir ukala bir şey hazırlıyor, Alman parlamentosuna sunuyor. Neymiş, Birileri de diyor ki güya Türk... Ne Türk'ü be... Bunların kanının laboratuvar testinden geçmesi lazım" diye konuştu.
    Bir kez daha "güç gösterisi" belagat üzerinden yürütülmeye çalışıldı.
    Almanya'nın yanıtı gecikmedi.
    9 Haziran günü yapılan Federal Meclis oturumunda Meclis Başkanı Norbert Lammert sert bir dille yanıt verdi:
        "21. yüzyılda demokratik yollarla seçilen bir devlet başkanının Türk kökenli Alman Meclisi vekillerinin Türk kökenlerini kuşkuyla karşılayıp kanlarının bozuk olduğu eleştirisinin mümkün olacağını hiç sanmazdım... "
    Lammert, bu sözleriyle, 20. yüzyılda kaldığı düşünülen "ırkçılık"a gönderme yaparak Recep Tayyip Erdoğan'ın belagatına sert bir yanıt vermiş oldu.
    Ancak söz konusu olan dünyanın en gelişmiş ve her yıl milyarlarca euro cari işlemler fazlası veren bir ülke (Almanya) ile, "gelişmekte olan" ülke olarak tanımlanan ve her yıl 40-50 milyar dolar cari açık veren bir ülke (Türkiye)  olunca, "kriz" aşamasına doğru gelişen süreç bir yerden sonra "buzdolabına" kaldırılmış görünüyor.
    Bugün Almanya ile Recep Tayyip Erdoğan Türkiyesi arasındaki ilişkilerin ne kadar "buzdolabı"nda kalacağı belirsizse de, şimdilik yeni-osmanlıcı ve islamcı "güç gösterisi" ötelenmiş görünmektedir. Ama her an, herhangi bir nedenle yeniden ortaya çıkana kadar.
    Bu süreçte tam anlamıyla "arada kalan"lar ise Türkiyeli göçmenler oldu.
    Recep Tayyip Erdoğan yanlısı bazı gösteriler düzenlenmiş olsa da, Türkiyeli göçmenler olayları biraz şaşkınlıkla, biraz merakla izlemekle yetindiler.
    Seçimlerde %60 oy verdikleri bir kişi ile yaşadıkları Almanya arasında tercihte bulunmaya zorlanmak istemedikleri kesinse de, böyle bir tercihe zorlandıklarında ne yapacakları da belirsiz görünmektedir.
    Şimdilik, en azından birkaç haftadır kriz ötelenmiş durumda. Bugün için söylenebilecek tek şey de bundan ibaret.






    Strafgesetzbuch (StGB)
    § 103 Beleidigung von Organen und Vertretern ausländischer Staaten
    (1) Wer ein ausländisches Staatsoberhaupt oder wer mit Beziehung auf ihre Stellung ein Mitglied einer ausländischen Regierung, das sich in amtlicher Eigenschaft im Inland aufhält, oder einen im Bundesgebiet beglaubigten Leiter einer ausländischen diplomatischen Vertretung beleidigt, wird mit Freiheitsstrafe bis zu drei Jahren oder mit Geldstrafe, im Falle der verleumderischen Beleidigung mit Freiheitsstrafe von drei Monaten bis zu fünf Jahren bestraft.
    Alman Ceza Yasası
    103 § Yabancı devletlerin kurumlarına ve temsilcilerinin hakaret
    (1) Yabancı bir devlet başkanına ya da ülkede resmi bir sıfatla kalan bir yabancı hükümet üyesine ya da yabancı ülkenin resmi diplomatik temsilcisine hakaret eden, 3 yıla kadar hapis veya para cezası ile, iftira atma yoluyla hakaret durumunda 3 aydan 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.