İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 41 / Nisan-Haziran 2016

Lèse-majesté Krizinin
Evrimi


Lèse-majesté Lèse-majesté
Korkunç Dost
Başkan Erdoğan’ın
Özgürlük ve Demokrasiye Karşı Seferberliği
Der Spiegel, 4 Nisan 2016
Erdoğan’ın Parıldayan Clanı
Bild, 7 Mayıs 2016

Jan Böhmermann-Merkel-Erdoğan
    Jan Böhmermann “Erdowie, Erdowo, Erdowa(h)nn” klipi 17 Mart’ta extra3 programında yayınladı.
    22 Mart’ta Almanya’nın Ankara büyükelçisi Martin Erdmann dışişlerine çağrılarak klipin hakaret içerdiği için internetten silinmesi talep edildi.
    Olaydan bir hafta sonra Böhmermann, ZDF ekranlarında yayınlanan “Neo Magazin Royal” adlı programında, “hakaret öyle olmaz böyle olur” cinsinden bir şiiri (Schmähgedicht) televizyonda okudu ve “Lèse-majesté” süreci bununla birlikte gelişti.
    11 Nisan’da Erdoğan, avukatları aracılığıyla Böhmermann hakkında Alman ceza yasasının 103-104. maddelerine dayanarak “hakaret davası” açtı. Ancak yasaya göre, bir Alman yurttaşına yönelik olarak yabancı bir ülke yöneticisine “hakaret” davası açılabilmesi için Federal hükümetin onay vermesi gerektiğinden gözler Merkel’e yöneldi.
    Merkel, 15 Nisan’da Böhmermann’ın yargılanması için onay verdi.
    Merkel’in onay vermesinin ardından Böhmermann, Die Zeit gazetesine açıklamasında “Konu fikir özgürlüğü olduğunda Başbakan bocalayamaz. Ama onun yerine (Başbakan) beni fileto yaptı, oldukça sinirli bir despota çayın yanında servis etti ve benden bir Alman Ai Weiwei yarattı” diye konuştu.
    Ve ardından “Lèse-majesté” sürecine tüm Alman medyası katıldı. 5 Mayıs’ta Yeşiller’e yakın bir yayın çizgisi izleyen TAZ (Die Tageszeitung) “taz.die günlük gazete” başlığıyla Türkçe-Almanca olarak özel bir sayı yayınları.
    Bu özel sayının başyazısında Erdoğan Türkiye’sinde basının durumu ele alınırken şunlar söyleniyordu: “’Hukuk’ kılıfına sokularak ya da ekonomik baskıyla kapatılan, el değiştiren gazeteler, sadece gerçeği yazdığı için baskı gören gazeteciler, ‘öğrenme hakkı”na uzaktan el sallayan bir komuoyu ve gittikçe lekelenen bir medya özgürlüğü.”
    Başyazının devamında ise, “Etrafında kayıtsız şartsız biat eden bir kitle bulunduğunu düşünen AKP hükümeti, özellikle son yıllarda insan hakları, yargı bağımsızlığı, parlamenter sistem gibi demokratik mekanizmalarla gemileri yakmış görünüyor. Hükümetin dili kirlendikçe toplumsal linç mekanizmaları devreye giriyor. Zaten linç kültürü konusunda hatırı sayılır bir külliyata sahip olan Türkiye’de sorgulayan herkes hedef gösteriliyor. Peki ya biat etmeyenler ve onların hikayelerini anlatan gazeteciler?” diye soruluyor.
    “Bu özel ekte” diye devam eden yazı, “onları bulacaksınız. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde gazetecilik yapanlar, işten atılanlar, karikatüristler… Bir yandan da gündelik dilimize bir anda sızan, “kayyum”, medya mülkiyeti, Erdoğan’ın medyaya neden baskı uyguladığı, bu ekin cevaplamaya çalıştığı sorulardan bazıları.” dedikten sonra, “Yazıların çoğunun sonu her şeye rağmen umutla bitiyor. Çünkü biat etmeyenler sesini yükselttikçe hala umut var. Çünkü dayanışma yaşatır. taz’daki meslektaşlarımızla hazırladığımız bu ek de bu dayanışma ağlarına atılan bir düğüm olsun.” diye sonlanıyor. Erdogans Schillernder Clan
    Bild gazetesi, 7 Mayıs’ta "IŞİD ve Yolsuzluk İşleri" üst başlığıyla yayınladığı “Erdoğan’ın Parıldayan Klanı” yazısında Erdoğan ailesi ve damatlarını “yolsuzluk”la, IŞİD petrolünü pazarlamakla suçladı.
    Erdoğan’ın “en güvendiği kişi” olarak damadı Berat Albayrak olduğunu ileri süren yazı şöyle devam ediyordu:
    “Üsküdar’da beş villada oğulları Ahmet ve Bilal oturuyor. Yaklaşık 6 milyon Euro değerinde. Babaları (Erdoğan) yılda 50 bin Euro kazanmakta ve oğulları para ile yüzmekte. Bu para nereden gelmekte? Paranın nereden geldiği konusunda herhangi bir resmi bilgi yok.”
    Necmettin Bilal Erdoğan’ın “kriminal ticaret”inin medyada yazılıp çizildiğini söyleyen Bild, Bilal’in İstanbul’un göbeğinde piyasa değeri bir milyar dolar olan villayı üç milyon dolara (kara parayla) aldığını belirttikten sonra, IŞİD’in 10 milyar dolarlık petrolünü alanların içinde Bilal’in de adının geçtiğini iddia etti.
    En büyük kızı Esra Erdoğan (34), “2013 yılında rüşvet skandalında isminin duyuldu ve TÜRGEV Vakfı’nda abisiyle birlikte yönetim kurulu üyesi. Eşinin ismi Davutoğlu’ndan sonra başba- kan olarak adı geçiyor. Kayınbabasının da en sadık başbakan adayı. Erdoğan zaten kızı Esra’yı geleceğin politikacı olarak görüyor.” olarak belirtildi.
    Bild gazetesi “Erdoğan’ın Parıldayan Klanı” yazısında Erdoğan ailesinin değişik fotoğraflarını da kullandı. Bunlar içinde en dikkat çekenleri kızlarının düğün fotoğrafları ile tüm ailenin AKP Genel Merkezi’ndeki “Balkon”da fotoğraf çektirme görüntüsüydü. Erdogans Schillernder Clan
    10 Mayıs'ta, “Bild” ve “Die Welt” gazetelerinin sahibi Alman medya devi Axel Springer AG’nin Yönetim Kurulu Başkanı Mathias Döpfner, “Welt am Sonntag” gazetesi için kaleme aldığı açık mektup ile Böhmermann’a destek çıktı. Döpfner mektubunda “ Her şeyden önce şunu söylemek isterim: Şiirinizi başarılı buldum. Kahkaha attım” ifadelerine yer verirken, Erdoğan hakkındaki bu hicivle ilgili yazılar ve katkılarda söz konusu metnin hep ne kadar sevimsiz, ilkel ve hakaretamiz olduğuna dair vurgular yapıldığını hatırlattı. Döpfner, böyle bir tutumun, “Formula 1 otoları üretenlere, yaptıkları otomobillerin hızlı olduğunu söylemek” kadar “orjinal ve güçlü bir ifade” sayılması gerektiğini belirterek, Böhmermann’ı övdü.
    Sanatın ve mizahın özgürlüğünden taviz verilemeyeceği görüşünü savunan Döpfner, Böhmermann’ın metniyle ilgili kopan fırtınayı anlamadığını kaydetti. Döpfner, “ Almanya’da düşünce, sanat ve mizah özgürlüğü yok mu?” diye sordu. Döpfner, geçen yıllardan kendi grubu, Hıristiyanlık ve hatta bizzat Papa’nın kendisiyle ilgili eleştiri dozu yüksek, sevimsiz ve hatta bazen çok ağır hicivlerden de örnekler verdi. Erdogans Schillernder Clan
    Mektubunda, “Sevgili Bay Böhmermann, önde gelen Türk politikacılar söz konusu olduğunda, burada başka ölçütlerin geçerli olduğunu öğrenmek zorunda kaldınız” diye yazan Alman ve Avrupa medyasının en etkili ismi, Alman hükümetini de Erdoğan karşısındaki son tutumu nedeniyle eleştirdi. Döpfner, Erdoğan’ın  ülkesindeki gazetelerin yüzde 90’ını denetim altına aldığını belirterek, Türkiye’de farklı düşünceleri savunanlar, gazeteciler, öğrenciler, öğretim üyeleri, Kürtler üzerindeki keyfi şiddet uygulamalarını da hatırlattı.
    Bunun üzerine Recep Tayyip Erdoğan, Almanya ve Avrupa’nın en büyük medya gruplarından Axel Springer’in yöneticisi Mathias Döpfner’e karşı ihtiyati tedbir kararı alınması talebiyle mahkemeye başvurdu.
    Köln Asliye Mahkemesi, Erdoğan’ın Böhmermann’a destek veren Springer Medya Grubu Başkanı Döpfner’le ilgili ihtiyati tedbir başvurusunu kabul etmedi.









    Bir kez “Pandora’nın kutusu” açılmıştı. “Majesteleri”nin basit bir video klipe gösterdiği ilk tepki, kartopu gibi yuvarlandıkça büyüdü. “Majesteleri”nin Osmanlının “muhteşem” günlerine taklit etme hevesi, kendisine karşı olarak düşündüğü herşeye ve herkese “Ey!” diye “ayar” verme söylemi en açık biçimde Merkel’in İstanbul ziyaretinde “konuk” edildiği altın varaklı “muhteşem koltuklar”la birlikte hicivin de önünü açmış oldu.
    Güreşçilerden Olimpiyat ekibine kadar neredeyse tüm spor dallarının “tek bileni” ve “baş antrenörü” olarak gösterdiği performans, en son Avrupa Şampiyonası öncesinde yayınlanan karikatürlere yansıdı.
    Altın varaklı koltuk gösterisinden büyük bir keyif aldığı gözlenen Reccep Tayyip Erdoğan’ın Böhmermann olayından yola çıkarak Almanya’a “ayar” vermeye kalkışması, giderek Alman kamuoyunun büyük tepkisine yol açtı.
    Bunun sonucunda da hiciv ile alay edilen Recep Tayyip Erdoğan’a “Ermeni Karar Tasarısı”yla yanıt verildi. Ner ne kadar Alman meclisinde kabul edilen tasarısında Ermeni “soykırımı”ndan Almanya’nın da sorumluluğu olduğu  belirtiliyorsa da, sonuçta Erdoğan’ın Almanya’ya “ayar” vermeye kalkmasına bir yanıt olduğu açıktı.
Erdoğan'ın yerli ve milli takımı Erdoğan'ın yerli ve milli takımı