|
|
Die Gaste, SAYI: 41 / Nisan-Haziran 2016
|
Al(æ)manya’dan Mizahî Manzaralar... (II)
İmdat ULUSOY
Hoca bir gün...
N. Hoca’nın en güzel on fıkrasından birisi mutlaka Timur’la ilgili olan o güzel ve anlamlı fıkradır.
Fıkrayı anlatmadan önce, Almanya’da bu fıkrayı çağrıştıran bir duruma değinmekte yarar var.
Bu yılın ilk ayları, mülteci sorununda Almanya Başbakanı A. Merkel’in çok köşeye sıkıştığı anlardı. Geçen yılın sonbaharında mülteci sorununda tarihsel bir söz olan “Başaracağız!” sözünü ettiği o günlerin büyüsü giderek bozulmaya başlamıştı. Akın akın mülteciler geliyordu, ama sorunlar da bir o kadar artıyordu. Buna karşı ise ülke çapında yapılanlar çok yetersiz kalıyordu. Önce kamuoyundan gelen destek azaldı, sonra da kardeş parti CSU başta olmak üzere bizzat kendi partisi içinden karşı sesler yükselmeye başladı. Merkel o kadar zorda kaldı ki, AB içinden başta en çok destek veren Avusturya ve Fransa bile desteklerini çekmişti. Son bir umutla AB üyesi ülkelerden destek alıp biraz da moral bulabilmek için şubat ayında Brüksel’e gittiğinde büyük bir hayal kırıklığı yaşamış ve kelimenin tam anlamıyla yalnız ve tek başına kalmıştı. Fransa ve Avusturya bile desteklemezken Berlin’de de kendi partisi yalnız bırakmıştı.
Böyle yapayalnız ve tek başına kalması içerik olarak fıkrayla tam birebir örtüşmese de, Merkel’in Brüksel’deyken dönüp Berlin’e bakması, N. Hoca’nın Timur’la ilgili fıkrasındaki halini hatırlatıyordu adeta.
Timur’un Anadolu’da taş üstüne taş bırakmayıp her yeri ele geçirmek için ortalığı kasıp kavurduğu ve yakıp yıktığı yıllardır.
Sonunda Timur, Hoca’nın yaşadığı köy olan Akşehir’e de gelir. Köylü, padişah Timur’u çok iyi ağırlar, neyi var nesi yok ikram eder.
Akşehir halkının konukseverliğinden çok memnun kalan Timur, bunun ifadesi olarak onlara bir FİL hediye eder.
Fil de öyle bir fildir ki doymak bilmez. Köyde bağ bahçe bırakmaz, hepsini talan eder. Köylüler çok şikayetçidirler, ancak Timur’dan korktukları için file bir şey yapamazlar.
Köylüler son çare olarak Hoca’dan yardım isterler.
Hoca’nın çözümü hazırdır: “Gelin hep birlikte gidip bu durumu Timur’a anlatalım” der.
Köylüler başka çareleri kalmadığı için kabul ederler. Hoca önde, köylüler arkada yola düşerler.Ama Timur’un zalimliğinden ve öfkesinden korkan köylüler Timur’un sarayına yaklaştıkça yolda birer ikişer arkadan sıvışırlar.
Hoca tam sarayın kapısından içeri girdiğinde şöyle bir geri dönüp arkasına bakar. Bir de ne görsün? Peşinde kimse kalmamıştır.
Başını kaşıyarak Timur’un huzuruna çıkar. Timur Hoca’ya önce ziyaretin nedenini sonra da Akşehir’e hediye ettiği filini sorarak, “Benim FİL nasıl, Hoca?” der.
Hoca son bir kez daha arkasına, sağına soluna bakar ki, kimse yok.
“Padişahım” der, “Akşehir halkı sizin hediyeniz olan FİL’den çok çok memnun, lakin onun yalnız kalmasına çok üzülüyorlar. Onun için bir fil daha istiyorlar” der.
Almanya Başbakanı Merkel de ikinci FİL’i mart ortasında bulabildi ve biraz rahatladı. Bilindiği gibi 18.03.2016 tarihinde AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması imzalandı ve mülteci sorununda şimdilik sözde bir çözüme varılmış oldu.
Şimdilik. Çünkü Türkiye’de başbakanın istifası ve cumhurbaşkanının AB’ye yönelik şantajcı açıklama ve demeçlerine bakılırsa bu anlaşmanın pek fazla ömrü olmayacak gibi. Nitekim AB de bunu görerek alternatif çözüm arayışına çoktan girdi bile. Bu anlaşmanın ömrü kısa olacak, bu kesin.
Anadolu toprakları mizah yönünden aslında zengindir. N. Hoca’dan başka daha nice mizah ustalarının, örneğin Bektaşi, İncili Çavuş, Bekri Mustafa’nın fıkraları hala kahvelerdeki sohbetlerde bile anlatılır.
N. Hoca’dan sonra belki de en büyük mizah ustası Aziz Nesin de mizahi öyküleriyle dünyaca tanınan hem bir hiciv hem de mizah yazarıydı. Sadece yazar mıydı? Hayır! Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin de en öndeki savaşçılarındandı. Onun için ona ‚ “Çağımızın Nasreddin Hoca’sı” da denirdi.Ne zaman bir darbe veya olağanüstü durum olsa, baskılar artsa ilk başkaldıran o olurdu: Cesur, gözüpek, mücadeleci ve kararlı...
Tıpkı yukarıdaki fıkrada olduğu gibi Aziz Nesin’in de 80’li yıllarda bir başka Timur’la, ‘Netekim Paşa Kenan Evren’le başı beladaydı. 12 Eylül darbesinden sonra yaprak bile kıpırdamayan günlerde, yine ilk karşı çıkan o oldu ve bir Aydınlar Bildirisi hazırlayarak, kahve kahve, ev ev dolaşıp o günün koşullarında imza topladı.O da imza atan kimi aydınlar tarafından daha sonra yalnız bırakıldı, Hoca gibi; fakat yılmadan sonuna dek mücadele etti.
Bugün yine sosyal medyadan yazılı basına kadar şöyle bir göz atalım. En cesur olan ve her türlü korku ve yasağı delmeye çalışanlar yine mizah yazarları ve çizerleri.Topluma bir nebze olsun nefes aldıran, umut ve cesaret verenler onlar.
Son yıllarda mizah yönünden en güzel örnek ise, Gezi Kuşağı’nın ortaya koyduğu özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki mizah zenginliği ve mizah anlayışı oldu.
‘Nasreddin Hoca’lık’ denecek olay ya da anekdotlara Almanya veya Avrupa’da yaşayan birçoklarımız mutlaka tanık olmuşlardır.
Bu yazı, bu ikinci bölümüyle bu sayıda sona eriyor. N. Hoca bundan böyle de her yerde mutlaka karşımıza çıkacak. Yazının son bölümü ‘Hocalık’ denebilecek örnekle son bulacak.
Nasreddin Hoca fıkrası İsveç’te nasıl gerçek oldu?
İsveç’in başkenti Stockolm’de yaşayan Olle Öberg adında bir aktivist genç, İsveçlilerin dış görünüşe verdiği önemi ve sosyal ayrımcılığı anlamak için bir deneme yapar.
Önce çok şık bir smokinle belediye otobüsüne binerken şoföre cüzdanını unuttuğunu söyler ve otobüse binmek için izin ister. O. Öberg’i smokinli gören otobüs şoförlerinin tamamı kendisine biletsiz binmesi için verir. Ancak Öberg daha sonra smokinsiz ve eski elbislerle gelip otobüse binmeye çalışınca, otobüs şoförlerinin hiç biri izin vermez. Cüzdanını unutttuğuna da kimse inanmaz.
(Söz konusu video İsveç’te bir ara ayrımcılık tartışmalarına neden oldu. Fakat yapılan araştırmalar İsveç’in dünyada ayrımcılığın en az olduğu ülkelerden birisi olduğunu gösteriyor.)
N. Hoca’nın ‘Ye kürküm ye’ fıkrası İsveç’te böylece gerçek oldu.
Nisan ayı adeta mizah ayı oldu Alæmanya’da...
İngilizler Almanları eskiden , bir de mizah anlayışlarının olmamasıyla eleştirirlerdi. Fakat son yıllardaki güldürü sanatçılarını, mizah dergilerini ve televizyonlardaki mizah ve hiciv içerikli programları düşünürsek, bu konuda artık kimsenin bunu söylemeye hakkı olmadığını söyleyebiliriz. Bu mizahi zenginlik ve çeşitlilikte Anadolu mizah kültürü kaynaklı yeteneklerin de katkısı olduğunu teslim etmek gerekir.
NDR’in extra 3, ZDF’in heute-show, ZDF neo’da Jan Böhmermann’ın yaptığı mizahi programlar başta olmak üzere, bu programlardaki Türkiye ve cumhurbaşkanına yönelik mizahi eleştiriler, Nisan ayında Almanya-Türkiye arasında nerdeyse devlet krizine dönüşen ve aslında mizah kaynaklı olan bu olumsuz gelişmeler henüz son bulmadı. Yargıya bile taşındı. Ey mizah sen nelere kadirsin, denebilecek bu mizahi gelişmelerin nereye kadar yol alıp nasıl sonuçlanacağını hep birlikte göreceğiz...
N. Hoca veda ederken...
Almanya’da rahat ve keyifli bir yaşam için... Almanya gezisindeki gözlemlerinden sonra Hoca’nın buradaki Almanyalı veya Avrupalı insanlarımıza da altın değerinde öğütleri var...
“Eşit koşullarda ve hiç eziklik duymadan başı dik yaşamak için her bulunduğunuz ortamda ve her zaman mutlaka, maça 1-0 önde başlayıp psikolojik üstünlüğü sağlayın. Bunun ben binlerce örneğini gördüm ve gittikçe de örnekler artıyor. Bu biiiiiir...
Bir de burada keyifli-mutlu bir yaşam için hemen hemen tüm olanaklar var. Böyle bir yaşam için, bir de mizaha sarılın, hem de sıkıca ve tam gün...Bu da ikiiii... Bu ülkede yaşama sanatının sırrı bu. İşte o zaman sırtınız hiiiiç yere gelmez...”
* * *
Die Gaste’nin bu sayısı yine Gezi Parkı Eylemlerinin yıldönümüne rastlıyor. Mayıs sonu/Haziran başı 2013.Bu eylemleri destekleyenlerin olduğu gibi karşı olanların da toplumsal belleğine unutulmayacak bir şekilde yer almış bir toplumsal başkaldırı hareketi. Özgürlükler ve temel haklara sahip çıkmak ve demokrasi için...
Ne zaman yıldönümü olsa veya herhangi bir nedenden dolayı anımsansa, akla hemen her defasında iki kelime yan yana geliverir: Gezi ve Mizah
Neden ?
Bunu o günlerde bir eylemcinin taşıdığı pankarttaki söz çok iyi açıklıyor:
“Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey şiddet dışı eylemler ve mizahtır.”
Sadece onları değil daha on binlerce insanı etkileyen ve adeta bir yaşam ve mücadele anlayışının felsefesini ortaya koyan bu sözün özgün alıntısını yapmak daha yararlı olacaktır mutlaka. Ne diyordu The Beatles isimli efsane müzik grubunun üyesi şarkıcı John Lennon: “Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey ise şiddet dışı eylemler ve mizahtır.”
|
|
|
|