Die Gaste, SAYI: 7 / Mayıs-Haziran 2009

"Göçmenlerin Anadili Sorunu ve
Çözüm Önerileri"
Sempozyumu
Sonuç Bildirgesi
23-24 Mayıs 2009



Sempozyum 2009


    Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmen çocuklarının çok büyük bir bölümü evde birinci dil, yani anadili olarak Türkçeyi edinmektedir. Anadili edinci, bir yandan ikinci dilin edinilmesini destekler, bir yandan da, çocukların kişiliğini geliştirmesinde, düşünmesinde ve zekasını ilerletmesinde zorunlu bir etmendir.
   
    Bu nedenle:


    – Çocuklar, anaokulundan başlayarak hem Türkçe hem Almanca açısından desteklenmeli; ilkokula başladıklarında, okuma yazma eğitimi ikidilli olarak verilmelidir.
    – Birinci ve ikinci dil edinimi arasındaki farklar dikkate alınmalı, ikidilli okuma-yazma öğretiminde uygun yöntemler kullanılmalıdır.
    – İkidilli malzemeler geliştirilmeli, ikidillilik teşvik edilmeli, Türkçe yazın ve ikidilli yapıtlar, tiyatro vb. kültürel etkinlikler desteklenmelidir.
    – Kültürler arası diyalog bünyesinde Almancanın yanı sıra, artan oranda diğer dillere de değer verilmeli, veliler, öğretmenler ve eğitimle ilgili kurum ve kuruluşlar bu konuda duyarlı olmalıdır.
    – İki dilin karmaşık yapıları öğrencilere uygun yöntemlerle ve farklı kanallar aracılığıyla verilmelidir.
    – Göçmen çocuklarıyla çalışmanın yanı sıra ailelerle de çalışmak, ailelere çocuklarıyla konuşmanın, oyun oynamanın, onlara masal anlatmanın, kitap okumanın, konuşma hakkı tanımanın vb. önemini anlatmak gerekmektedir.

    Tekdilli yaşam ortamında anadili edinimi ile ikidilli yaşam ortamında toplum dili edinimi farklı olduğundan, 06.06.1974’te AT’na üye ülkelerin ulusal eğitim bakanlarının imzaladığı antlaşma üzerine düzenlenen ve Türk çocuklarının etkin ikidilli olmasını öngören Avrupa Konseyi’nin 25.07.1977 tarihli talimatnamesi, Temmuz 1981’de yürürlüğe girdiği ve bugün de geçerliliğini koruduğu halde, Almanya tarafından ulusal yasalara geçirilmemiştir.
   
    Bu nedenle en kısa zamanda bir bilirkişi raporu hazırlanarak,


    – Avrupa Konseyi’nin 25.07.1977 tarihli talimatnamesinden yola çıkılması ve Maastricht Antlaşmasının 126. ve 127. maddelerinin Türk kökenli çocuklara da uygulanması gerektiği irdelen-melidir.
    – Vernor Munoz’un B.M. İnsan Hakları Komisyonu’na verdiği rapor ve bu raporda anılan çocuk haklarıyla ilgili uluslararası ilkeler, yasalar ve kurallar incelenmelidir.
    – Avrupa İnsan Hakları Anlaşması ile Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’ndaki insan hakları üzerine olan 2. ve 3. maddeleri incelenmelidir.
    – 2008 ve 2009’da bütün eyaletlerde yenilenen eğitim yasalarındaki okul hakkı ile okulun görev ve ilkeleri incelenmeli, Türkiye kökenli olup Almanca-Türkçe iki dilli yetişmekte olan çocukların anadilleri/aile dillerinin okulda öğretilmemesinin, üst düzeydeki yasalara aykırı olduğu ve bu nedenle hükümsüz olduğu kanıtlanmalıdır.
    – Ölçünlü (standart) Türkçe, anadili dersi olarak, okuma yazmanın da öğretildiği, ilkokulun birinci sınıfından itibaren her okul tipinde, son sınıfa kadar, Almanca-Türkçe iki dilli yetişmekte olan çocuklar için zorunlu ders olarak öğretim programına alınmalı ve böylece bu dersin sınıf geçme ortalamasına girmesi sağlanmalıdır.

    Genel anlamıyla “toplum çevirisi”nden ve uzman olmayan kişilerce mahkeme, tıp, psikiyatri v.b. alanlarında çeviri yapılmasından vazgeçilmesi gerektiği görüşündeyiz. Çünkü bu uygulamalar bilginin doğru aktarılmasını önleyerek insan hakkı ihlali boyutlarına ulaşan sonuçlar doğurmaktadır. Bu konuda çözümler üretilmelidir.
    Almanya’daki yazılı ve görüntülü Türkçe yayınların (medyanın), ölçünlü Türkçenin tutarlı bir şekilde kullanılmasında, eğitsel bir görevi bulunduğu ve bunun zorunlu olduğu kanısındayız.
   
    Bu nedenle:


    – Basının dil kullanımına özen göstermesi, okuyucuların ve izleyicilerin Türkçe edinçlerine katkıda bulunarak mesleki sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.
    – Almanya’da Türkçe yayın yapan yazılı ve görüntülü yayın organlarının, Almanya koşullarının kaçınılmaz olarak dayattığı kavramların ve terimlerin Türkçe karşılıklarını, üniversitelerle birlikte çalışarak saptamaları, ortak bir terimler ve sözcükler dizgesi oluşturmaları gerekmektedir. Bu çalışma, dillerin karıştırılarak konuşulmasına karşı bir önlem niteliği taşıdığından bir an önce başlatılmalıdır.

    Prof. Dr. Emel HUBER
    Prof. Dr. İnci DİRİM
    Doğan HIZLAN
    Dr. phil. Esin İLERİ
    Prof. Dr. Dilek DİZDAR
    Ahmet ARPAD
    Dr. phil. Şebnem BAHADIR
    Berin UYAR
    Bülent MUMAY
    Dr. Songül ROLFFS M. A.
    Mete ATAY
    Gürsel KÖKSAL
    Mevlüt ASAR
    Koral OKAN
    Nihat BOZKURT
    Zeynel KORKMAZ