Die Gaste, SAYI: 7 / Mayıs-Haziran 2009

Misafir İşçilikten
Üniversiteye
Alman eğitim sisteminde başarılı ikinci kuşak Türkiyeli gençler

Ebru TEPECİK





    Bu kısa metnin temeli, Göttingen üniversitesi, sosyoloji bölümünde doktora tezi olarak onaylanan bir araştırmaya dayanıyor. “Başarılı Göçmenler – İkinci Kuşak Göçmen Gençlerin Eğitim Başarısı” başlığı aktındaki doktora tezinin teması, biyografik (biographietheoeretisch) bir araştırma metoduyla ele alınmıştır. Bu araştırma kapsamında onbeş Türkiye kökenli üniversite öğrencisi ve akademisyenlerle yüzyüze biyografik röportajlar (biographisch–narrative Interviews) yapılarak, onların yaşam ve başarı öyküleri analiz edildi. Çoğu ikinci kuşaktan oluşan bu üniversitelilerin aileleri, yetmişli yıllarda işçi göçü sürecinde konuk işçi konumunda Almanya’ya gelmişlerdi. Bu üniversiteli gençler (kimi Türkiye, kimi Almanya doğumlu), okul yaşamının büyük bir kısmını Almanya’da geçirmiş ve burada üniversiteye giriş diplomasını (Abitur) almayı başarmışlardır (BildungsinländerInnen).
   

Başarısız, sorunlu
göçmenler perspektivi


    Yetmişli yıllardan bu yana Almanya’daki göçmen çocukların eğitim sorunları, hatta başarısızlıkları pedagojik, akademik ve toplumsal alanda her zaman tartışma konusu olmus ve bir türlü çözümlenemeyen bir toplumsal sorun durumuna getirilmiştir. Göçmen çocukların Alman eğitim sistemindeki başarısızlık teması, özellikle Türkiyeli çocuklar ve gençler üzerinden tartışılmış ve coğu kez başarısızlık örneği olarak gösterilmiştir. Türkiyeli göçmen çocuklar ve gençlerin genel olarak lise düzeyi okullardaki oranının düşük ve “Haupt ve Sonderschule” gibi okullardaki oranın yüksek olduğu bir gerçekliktir. Ne yazık ki, Almanya’daki “Diskurs”, bu konuda da birçok alanda olduğu gibi, Türkiyeli göçmenlere dönük sabitleşmiş ve sorunlu grup olarak zihinlerde yerlesmiş bulunuyor. Oysa son onbeş yirmi yıldır Almanya’daki yüksek öğrenimde çok olumlu gelişmeler var, ve birçok Türkiye kökenli genç yüksek okul ve üniversitelere giriş yapıyor. Bu başarılı tablo, ne yazık ki, toplumsal, pedagojik ve bilimsel alanda göz ardı ediliyor – yada söz konusu olmuyor. Buna ek olarak, bu alanlarda Türkiyeli göçmen aileler yıllarca çocuklarının Almanya’da okul ve eğitim gelişimi ve katılımında bir engel veya olumsuz etki olarak görüldü ve çocukların topluma entegre olmalarına köstek oluşturduları vurgulandı.
   

Türkiye kökenli göçmen ailelerde
“kültürel Kapital” ve başarılı ikinci kuşak
gençler


    Benim araştırmam bu verilere iki konumda karşıt bir örnek oluşturuyor. İlki; tezimde başarılı göçmen gençler ve eğitimdeki başarıları ön planda olmasıdır. İkincisi; Türkiyeli göçmen ilk kuşak aileler, bu başarıda çok önemli bir unsur ve etken olarak ortaya çıkıyorlar. Bu araştırmanın en önemli bulgularından biri, Türkiyeli göçmen ailelerde eğitime dönük etkenlerin ve verilerin var oluşudur. Bu ailelerde, çocukların eğitim ve okul başarılarını yüksek düzeyde etkileyen eğitime dönük bir bilgi birikimi ve eğilimi vardır. Bu birikim, “göçmen spesifik bir kapital” veya – inkorporiertes/içselleştirilmiş – “kültürel Kapital” (Bourdieu 1983) olarak tanımlanabilir. Bu “kültürel kapital” kapsamında, ailelerde eğitime ve okumaya dönük olumlu bir eğilim, yaklaşım veya ilgi, yüksek eğitim beklentileri, çocukları okumaya “motive etmek” ve daha çeşitli destek unsurları barındırmaktadır. İlk kuşak Türkiye kökenli göçmen ailelerin çoğunun sosyoekonomik statüleri düşük olmasına karşın, bu aileler, kendi olanakları doğrultusunda, çocukların eğitimini değişik tarzlarda destekliyor ve başarılı olmalarına geniş oranda etken oluyorlar. Göçmen ailelerdeki okula dönük destek unsurları, genel orta sınıf Alman ailelerin çocuklarına verdiği eğitim desteğinden değişik ve farklı nitelikte oluyor. Örneğin, okuma-yazma bilmeyen kırsal kökenli bir annenin kızını tüm ev işlerinden uzak tutup, akraba baskısına karşın yüksek okula gitmesine tüm olanaklarını seferber etmesi; ya da, başka bir anne babanın düşük almanca bilgisine karşın, hergün düzenli ders kontrolü yapıp, öğretmenlerle bağlantıya geçmesi gibi. Birçok ilk kuşak anne baba, kısıtlı olanaklara karşın birçok alanda ve çesitli tarzda çocuklarına eğitimin önemini aşılayıp, hatta, bazen baskı yaparak onların başarılarına katkıda bulunmuşlardır. Tüm bu destek unsurları ve aileden kaynaklanan etkiler röportaj analizlerinde ve gençlerin kendi deyimlerinde apaçık ortaya çıkıyor. Önemli ikinci bir sonuçta; araştırdığım grubun ailelerinde kuşaklar arası bir eğitim misyonunun (intergenerationaler Bildungsauftrag) kuşaktan kuşağa iletildiğidir. Bu eğitim misyonunu, önceki kuşakların hem Türkiye toplumunda yaşam deneyimlerinin, hemde Almanya’ya göçün ve bu toplumda göçmen olmanın deneyim ve izlerinin oluşturduğu ortaya çıkıyor. Örneğin, ilk kuşak kadınların çoğu geldikleri bölgelerde eğitimden yoksun kalmış, hatta, engellenmişlerdir. İlk kuşaktaki bu özlem, eksiklik veya engellenme duygusu göçmenlik deneyimleriyle de pekişmiş ve bu özlem eksikliğinin çocuklar tarafından karşılanma veya giderilme gereksinmesi gelişmiş ve bir ailesel misyon konumunda ikinci kuşak yönlendirildi. Bu eğitim misyonu, aile içinde çocuklar tarafindan – yıllar ilerledikçe – benimsenmiş, üstlenilmiş, diğer destek unsurlarıyla birlikte çocukların eğitime dönük eğilimlerinin güçlenmesini sağlamıştır.
   

Yüksek ailesel ve bireysel potansiyeller


    Başarılı ikinci kuşak Türkiyeli çocuklar ve gençlerin eğitim başarılarının ardında; okul, çevre ve bireysel potansiyel gibi faktörlerin birleşiminde ailedeki etkenler ve destek unsurları, başarı öykülerinde çok önemli bir yere ve işleve sahiptirler. Aynı zamanda, göz ardı edilemeyecek bir noktada, bu gençlerin (bir takım araştırmalarda da değinildiği gibi; örneğin, Badawia 2003, Hummrich 2002, Pott 2002) özel, bireysel potansiyellere sahip oldukları ve başarı yolunda bu özelliklerini etkili bir tarzda kullanıp geliştirmeleridir; azim ve çalışmanın yanı sıra, tüm zorluklara karşın yılmamak, özgüvenli ve kararlı olmak gibi. Başarının uzun ve engebeli sürecinde bu gençler çeşitli engeller, eksiklikler ve zorluklarla savaşımın yanı sıra, iki kültür arasında bir denge kurup, farklı beklentileri karşılayıp, bireysel hedeflerini de gerçekleştirmeyi başarmışlardır. “Misafir İşçilik”ten Üniversiteye giden yolda, sosyal konum değişiminin getirdiği zorlukları ve beklentileri kendi yaşamlarına entegre etmek için uğraş ve caba vermişler ve vermektedirler.