Die Gaste, SAYI: 9 / Eylül-Kasım 2009

Türk-Alman İş Dünyasında Ana Dilin Önemi


Prof. Recep KESKİN
ATIAD (Avrupa Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği)
Yönetim Kurulu Başkanı



Alman şirketleri giderek daha sık Türkçesi iyi olan Türk kökenli elemanları işe alıyorlar, çünkü hem burdaki Türk kesimin hem de Türkiye’deki şirketlerin büyük bir ekonomik potansiyel olduğunu anladılar. Türkiye’de olan bir şirket ile rahatça iş görüşmesi yapabilmek bu beklentilerin başında geliyor.
    İnsanlarımızın Anadolu’dan kalkıp, kendilerini ne beklediğini bilmeden, havasının, suyunun meçhul olduğu bir ülkeye zor koşullar altında gelmelerinin üstünden neredeyse 50 yıl geçti. Kasabalarında, köylerinde eşleriyle, dostlarıyla, akrabalarıyla vedalaşıp, anılarını yüreklerine kazıyarak, vatan havasını içlerine derin bir nefesle çekerek çıktılar gurbet yollarına. İnsanı farklı, kültürü farklı, ruhu farklı ve dili farklı bu ülkede sıcak bir karşılama beklemediler. Azimle, büyük bir özveri ile, sabırla, çoğu zaman bağırlarına taş basarak çalıştılar. İnsanlarımızı ayakta tutan, gözlerini kapattıklarında gülümsemelerini sağlayan, yüreklerindeki vatan hasreti ve burada aralarında oluşturdukları birlik ve beraberlik olmuştur. Kültürlerini, dillerini birbirleriyle paylaşabildikleri için olmuştur.
    Tüm bu zorluklara ve eksikliklere rağmen Avrupa ve Almanya’daki Türkler, farklı alanlarda önemli başarılara imza atarak bulundukları ülkelerin vazgeçilmez birer parçası haline geldiler. Özellikle Almanya’daki Türk girişimciliği büyük bir potansiyel teşkil etmektedir. Türk girişimcileri bugün 72 binden fazla işletme, 350.000 çalışan ve 36 milyar euro‘yu aşan yıllık ciro ile Alman ekonomisi için çok önemli bir güçtür. Almanya’daki Türk girişimcilerinin sadece Alman ekonomisine değil, aynı zamanda Türkiye ile olan yoğun ticari ilişkiler sayesinde Türkiye ekonomisine de katkıları büyüktür. İtina ile verdikleri emek sayesinde Türkler bugün, Almanya içerisinde 120’den fazla branşta faaliyet göstermektedirler.
    Almanya ve Avrupa’daki Türk girişimciliği giderek daha da büyük bir ekonomik potansiyel oluşturuyor. Uzmanlar, Avrupa’daki Türk işletmelerinin sayısının önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde 160.000’i bulacağını belirtiyorlar. Bu sayının artması ile yapılan yıllık ciro 90 milyar euro ve çalıştırılan insan sayısı 1 milyon civarında olacak. Dile kolay bu rakamların artması ile bu şirketlerde çalışacak olan iki-üç dilli kalifiye personel ihtiyacı ve bununla birlikte Türkçe’nin önemi daha da artacaktır.
    Peki, Türklerin bu taktire şayan başarılarında Türkçemiz ne gibi bir rol oynuyor? 1960’lı yıllarda Almanya’ya geldiklerinden beri iştiyak ile işe sarılmalarına ve büyük başarılar elde etmelerine ana dilimizin ne tür bir etkisi oldu? Almanya’da artık dördüncü nesil yaşıyor. Doğan çocuklar iki dilli büyüyorlar. Bu durum hem ülke için bir zenginlik, hem de kendileri için büyük bir avantajdır. Alman toplumu, neredeyse 16 milyon göçmen kökenli insanın bir arada yaşadığı, birçok kültürün, dinin ve dilin buluştuğu bir toplum. Artık ne eğitim hayatında, ne de meslek hayatında başarılı olabilmek için tek dil konuşmak yetmiyor. En az bir yabancı dilin daha konuşulması her yerde temel bir zorunluluk olarak gösteriliyor. Ayrıca global bir dünyada yaşamamız, şirketlerin uluslararası ortamlarda da işbirlikleri oluşturma istekleri ve Almanya’daki göçmenleri de iş hayatında olası iş birliği için kazanabilme düşüncesinden yola çıkarak her branştan şirketler yabancı dil konuşabilen insanlar arıyorlar.
    Yabancı dil öğrenebilmek ve diğer kültürleri anlayabilmek için de, bir insanın öncelikle kendi kültürünü, yani dilini anlaması ve bilmesi çok büyük önem taşımaktadır. Ancak milli benliğinin farkında olan, kendi kültürünün verdiği özgüveni tadan kişiler yabancı bir toplum içerisinde kendini kabul ettirebilir ve hem günlük hem de mesleki yaşamda başarıyı elde edebilirler. Dili, sadece iletişim için kullanılan bir araç olarak düşünmek doğru değildir. Düşünce ile doğrudan bağlantısı vardır. Ana dilini doğru dürüst konuşamayan kişiler kendilerini iyi ifade edemezler, aynı çapta düşünce üretemezler, yabancı dildeki kelime karşılığını hemen bulamazlar.
    Almanya’daki eğitim politikalarında ne yazık ki Türk kökenli göçmenlerin Türkçe öğrenmeleri konusu hep göz ardı edilmiştir ve politikacılar bugün de Türklerin topluma yeterince uyum göstermediğinden şikayet etmektedirler. Ana dili Türkçe olan çocuklar bu ülkenin bir parçasıdırlar ve gelecekleri de bu ülkenin sınırları içerisinde olacaktır. Başarılı bir uyum demek, iş yaşamına girişte ve mesleki yaşamın her kademesinde eşit haklara sahip olmak demektir. Almancaya bu aşamaların her birinde ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, düzgün bir Almanca öğrenilmesinin gerekliliği aşikardır.
    Ben size soruyorum, kendi kültürünü öğrenme, kendi dilini, milli benliğini edinme fırsatı verilmeyen kişiler nasıl meslek hayatında başarı elde edebilir? Daha doğrusu bu kişiler nasıl kalifiye bir eğitim alabilirler? Gerçek şu ki, ana diline hakim olan kişiler yabancı dilleri daha kolay öğreniyorlar ve bu dilleri daha başarılı kullanabiliyorlar. İnsanların yaşamında ve kişilik gelişiminde ana dil en önemli faktörlerden bir tanesi. Böyle kişiler konuları daha çabuk kavrıyorlar ve sosyal ilişkileri de daha kuvvetli oluyor. Kendi ana dilini düzgün konuşan kişiler yabancı dili de daha kolay öğrenip o dili daha düzgün konuşuyorlar. Özellikle Alman şirketleri giderek daha sık Türkçesi iyi olan Türk kökenli elemanları işe alıyorlar, çünkü hem buradaki Türk kesimin hem de Türkiye’deki şirketlerin büyük bir ekonomik potansiyel olduğunu anladılar. Türkiye’de olan bir şirket ile rahatça iş görüşmesi yapabilmek bu beklentilerin başında geliyor. Bu gibi durumlarda kültürel kökenimiz bizler için büyük bir şans, avantaj teşkil etmektedir. Ana dilinden yoksun olan kişiler bu potansiyeli ne yazık ki kullanamamaktadır.
    16 milyon göçmenin yaşadığı Almanya’da ana dilini iyi konuşan insanlara giderek daha da fazla ihtiyaç duyulacaktır. Bir toplumun ve iş dünyasının sosyal yapısının iç dokusunu insanların ana dili oluşturur. 50 sene önce buraya gelindiğinde büyük önem taşıyan birlik ve beraberlik duygusu sadece o zaman için değil, bugün ve gelecek için de büyük önem taşımaktadır. Ne yazık ki oluşmuş olan bir dil kirliliği söz konusudur. Bu dil kirliliğinden kurtulmamız ve teyakkuza geçerek ana dilimizi gelecek nesillere önemle aktarmamız gerekiyor. Ana dilinden uzaklaşan kişiler zamanla hem kültüründen, hem manevi zenginliğinden, hem kökeninden hem de toplum içindeki vatandaşlık dayanışmasından ve birleştirici özelliğinden yoksun kalacaktır.
    Gelecek nesillerin iş dünyasındaki fırsatlardan daha iyi faydalanabilmesi, “uyum” adı altında kendi kimliklerinden uzaklaştırılmaması ve kökenimizi unutmama adına ana dilimize gereken önemi vermeye davet ediyorum hepimizi. Bu bağlamda, Türkçenin ve Türk kültür derslerinin okullarda zorunlu ders olarak okutulması şarttır. Bilhassa gelecek kuşaklarımızın Türkçelerinin düzelmesi ile aidiyet duygularının güçlendirilmesi ve 50 yıldır verilen emeklerin kalıcı olması adına bu mukaddes bir görevdir ve hepimizin görevidir.